Her şey aklıma gelirdi de, bir gazetede, internet sitesinde köşe yazarı olabileceğimi rüyamda görsem inanmazdım. amma seneler önce, bir arkadaşımın gazetesinde, yaklaşık  7-8 aylık bir çalışmışlığım, deneyimim var ama o günden bu yana medyanın içinde olmadım.

Öyle bir fırsat doğmadı açıkçası.

Şimdi ise, Gazetemizin ve sitemizin patronu sayın Mehmet Fiskeci, teklif edip de, yazmamı rica edince, kıramadım, peki dedim. İşte bugün, bu ilk yazı ile karşınızdayım.

Tabi sayın Fiskeci'nin editörlüğü ile... Çünkü ilk yazı olunca, ufak-tefek hatalarım olur düşüncesiyle, editörlüğü kendisi üstlendi. Bana böyle bir fırsatı verdiği için de teşekkür ederim.

PEKİ, NE YAZABİLİRİM?

Siyasetten anladığımı, siyasi tartışmaları dahi çok sevdiğimi söyleyemem. İlgi alanıma girmedi hiç. Lakin bundan sonraki toplantılara katıldığımda, ortamlarda bulunduğumda, siyaset benimde kanıma girer mi, ben de siyaseti tartışır, konuşur ve yazar mıyım, bilmem. Bildiğim şey, siyasetten nefret etmeme rağmen, tartışmalara kayıtsız kalmasam da, uzaktan yakınan izlerim, en azından bir fikir edinirim. Belki lazım olur diye...

Bakın, bugün lazım oldu ama ben hazırlıklı değildim. Peki, sizlere ne yazacağım. 7-8 yıl önce siyaset bu kadar ateşli değildi belki de. Şimdi bakıyorum, siyaseti konuşmayan yok. Evlerde, kadınlar gününde, hamamda bile içimiz dışımız siyaset olup çıkmış. Mesleğimi icra eden bir bayan olarak, işyerime gelenlerin dahi akşamki televizyon dizilerinden, yemek çeşitlerinden, misafir ağırlamalarından çok siyaseti konuşur olmalarına alıştım artık.

BU ŞEHİRDE KADIN OLMAK HİÇ DE KOLAY DEĞİL

Örneğin; bu şehrin temizliğini ele alabilirim. Sabah işyerime pek erken gitmesem de, çarşıların-pazarların pek de temiz olduğunu söyleyemem. Örneğin semt pazarlarının olduğu günün ertesinde o sokaktan geçmek midemi bulandırır. Yeteri kadar temizlendiğine, hijyene kavuştuğuna inanamayan biri olarak, çalışmaları, sözde temizlik hareketlerini yeterli bulmam. Çünkü gördüğüm manzara, vücudumun derinliklerine kadar sinen iğrenç koku, bunun en belirgin sebebi.

KADINLIK MESELESİNE GELİNCE...

Her zaman iddia eder, her ortamda söylerim, bu şehirde kadın olmak çok zor. Giyinmesi mesele, çarşıda-pazarda gezinmesi bir dert, nereye adım atsan, izleniyormuşum gibi bir hisse kapılan ben, huylanırım, tedirgin olurum, rahat edemem, huzursuz olurum.

Bu şehirde kadın isen, ki kadının adı yok zaten bu ülkede, giydiğine karışırlar, yediğine, içtiğine, gezip tozduğuna karışırlar, kırk tane laf çakarlar, insanı çarşıya pazara çıktığına bin pişman ederler.

Ya bir de dul isen, kimin kimsen yoksa, sahipsiz isen, zaten yaşama, özgürlük gibi kavramlardan hiç nasip almayı bekleme de, eee, eve kapanmak, akşamın olmasını beklemek de bize ters, ne yapacaksın!

Kadının adı yok diye eser yazan yazar merhume Duygu Asena, biz kadınların sorunlarını ne güzel işlerdi. Bırakın şimdi adımızı, soyadımızı bile bilemez hale geldik.

Anlayın yani...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol