Satranç, dama gibi bir zekâ oyunu. Çok merak ve heves etmeme rağmen, öğrenmeye ne zamanım oldu, ne imkânım. Damayı şöyle böyle de, satrancı hiç denemedim. Zaten hayatın kendisini bir satranç oyunu olarak  gördüğümden, belki de lüzum hissetmedim, ihtiyaç duymadım. Ondan mutlaka!

Hayat… Vapurlarda başkalarının elindeki gazeteleri okumak gibiydi.

Şimdi çocuklarımızın canına okuyanların oyuncağı olmak.

Bizler çocuklarımıza bir çocuğun nasıl yaşatılacağını öğretiyoruz, televizyonlar nasıl öldürüleceğini gösteriyor.

*

Yazlık sinemalarımız vardı eskiden. Kale’de bile. Şehrin hemen her caddesinde. Uzunoluk’ta sayısını bilen çıkar mı içinizden!

Ben eski moda, siyah beyaz film seyircisiyim, televizyon dizilerini ve o soysuz esprilerin sinema filmlerini sevmem. Kovboy filmlerine de bayılırım bu arada. Eski fotoğrafların içinden yürekli insanları çıkarabilmek mümkün olsaydı keşke. O zaman anlardınız Türkan Şoray ve Filiz Akın'ın zarafetinin şimdiki "naylon starların" hiçbirinde görünmediğini.

O zaman anlardınız Turist Ömer Sadri Alışık'taki insanlığın zerresinin televizyon dizilerindeki züppelerin "cümlesinde" bulunmadığını. Dürüstlük abidesi, yakışıklı jön Ayhan Işık, hiç unutulur mu? Ya Cüneyt Arkın’ın akrobatik hareketleri, aksiyonlu sahneleri, bir kılıçta 20-25 kişiyi yere sermesi…

O yıllar güzel yıllardı.

Haksızlığa karşı susan tanık olmaktansa haktan yana konuşan sanık olmak değerliydi.

*

Çocukken uç uç böcekleri için söylediğimiz bir tekerleme vardı, "annen sana terlik pabuç alacak!" Sefaletin sokaklarında çıplak ayakla gezen çocuklar bazen gözlerimizin içine bakıyor;

"sen alsana!" Alıyoruz ama ertesi günü onları yine çıplak ayakla gördüğümüz zaman o çocukların arkasındaki çakallığa kahrediyoruz!

Türkiye'de son 10 yılda kaybolan çocuk sayısı 50 bini aştı. Onların çoğu gözlerimizin önünde ama yüreklerde de kayıp oldukları için kimsenin umurunda değil!

Onlar çabucak büyürken düşlerinde bile çocukluk kalmamıştır.

Ama hiçbir çocuk oyunu yarım bırakmaz oyununu bozanları da unutmaz.

Bakmayın öyle boş boş baktıklarına onların gözleri sebepsiz dalmamıştır.

*

Para sesini çocuk sesine tercih eden ensesi kalınlar arabaların ön camlarına yapışan böcek zannediyorlar o çocukları.

Bir hamlede siliyorlar! Camda izleri kalmasın diye bir hamle daha!

Kimin "mat olacağını" sonra göreceğiz!

O çocukların hayat satrancını zalim büyükler hala öğrenemedi çünkü.

Şimdi aşı derdindeyiz, bize de sıra gelse diye bekleşiyoruz. Bu virüsün aşıyla yok edilmesinin şartları da oluşur. Geldi, millet vuruldu da, ikinci dozu bekliyoruz sabırla.

Ne zaman gelecek diye?

*

Bu virüs de diğer pislikler gibi insan hayatından çıkıp gider ama Dünya Sağlık Örgütü'nün başındaki adamlar değişmez. Onlar para için ruhunu bile satar Amerikan Başkanı Bush'a ayakkabı fırlatan gazeteciyi hatırlıyorum da Dünya Sağlık Örgütü Başkanı'nın karşısına dikilen kim varsa onun başına da kokmuş yumurta fırlatmalıydı.

Ama emin olun bu adam kafasından dökülen yumurtanın bile sarısını yerdi!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol