15 yıl aradan sonra Fırnız’dayım. Hani şu son günlerin yaşandığı, terör estirildiği söylenen piknik alanı. Ilıca yol ayrımından itibaren 10 km. gidiyorsunuz ve yol boyu vadide yeni oluşan piknik alanları tamamen dolu. Et kokusu geliyor genzimize. Piknik alanına vardığımızda, kapıdaki görevli piknik alanının tamamen dolu olduğunu, boş yer olmadığını, kapıyı açamayacağını söylüyor. Zaten dönen özellikle 27 plakalı araçlar, bu söylemi doğruluyor. Gelenlerin geri çevrilmesi doluluktan.

Neden gittiğim belli. Ulusal haber kanallarında yazılı ve sosyal medyada aktarılan haberler, yorumlar bizi Fırnız’a taşıdı.

Sahibini tanımıyorum. Ama o bizi tanıdı. 15 yıl önce geldiğimizi, haber yaptığımızı hatırlattı bize. Olayları, gelişmeleri anlatırken yüz ifadesine baktım, ‘keşke olmasaydı, keşke yaşanmasaydı’ ezikliği-şoku içinde.

Ama şehirde, çevre il ve ilçelerde öyle bir algı yaratılmış ki, neredeyse işletme sahibini ve işletmede çalışanlar linç edilmeliymiş!

Ha, olanları, yaşananları, darpları tasvip ediyor muyuz, kesinlikle ve asla. Adı ve yeri ne olursa olsun, şiddet yok.

*

İşletme sahibi Mahmut Aras’ı dinliyoruz. Birkaç gazeteci genç meslektaşımla. Üzgün, yorgun. Karıncayı bile incitmekten korkan ve çekinen biri olduğunu söylüyor, hele hele daha 6-8 aylık bebeği fırlatacak, yere çalacak kadar vicdansız olmadığını, olamayacağını söylüyor. Netice itibariyle kendisi de bir baba.

Yazının devamını getirmek için hatırlatma yapmak istiyorum, buraya bu tesisi, bu arkadaşlarımızı aklamak, temize çıkartmak için gelmedim. Ben hakim değilim, savcı değilim. Tesislerin, Mahmut Aras’ın avukatı da değilim, (avukatı bir genç kızımız) öyle bir niyetim de olmadı. Netice itibariyle Türkiye bir hukuk devleti. Zaten olaydan hemen sonra tutuklanan 12 kişi serbest bırakılmış. Adalet er ya da geç tecelli edecek. Ben gazeteci kimliğimle, yorumlarımla bize anlatılanları size servis etmekle mükellefiz.

Bir ara, bize; “merhametten maraz doğdu!” diyor. Zira o gün tesis kapalı, ancak 2 araçla gelen misafirlerin ısrarlı ricasını kıramayarak içeri alıyorlar ve sonra da yaşananlar malum.

Yine diyorum, olanları, bitenleri tasvip etmiyoruz, şiddetle kınıyoruz. Şiddet yok! Olmamalı…

*

Mahmut Aras yaşananlardan, yazılanlardan, linç kampanyasından son derece üzgün görünüyor. Şoktan hala kurtulamamış gibi. “Ben bu hakaretleri, haksız ithamları, eleştirileri ve kötü sözleri hak etmedim, edecek biri de değilim” diyordu ısrarla.

Ama şehirdekiler, çevredekiler tepkili.

*

Tesis alabalıklarıyla ünlü. 18 dönümlük bir alan. Hem Büyükşehir belediyesi, hem de Onikişubat belediyesi açıklama yaptılar, tesislerin her iki kurumla alakası yok. 18 dönümlük alan Mahmut Aras’ın mülkü. Yani yazıldığı gibi belediyeye veya AKBEL’e devri mümkün değil.

Bu yaşananlar, yazılanlar, iddialar ve hakaretler, tesise, Aras’a değil. Şehre zarar verdi, veriyor. Bu okurum yorumunda, neden böyle olumsuz, insanların tepkisini çeken haberlerle gündeme geldiğimizi sorgulamış bir Kahramanmaraşlı olarak.

Yine diyorum, olanı-biteni, şiddeti savunmuyorum.

*

Fırnız’a gelenlerin çoğu Gaziantep’li. Tesisi beğeniyorlar. Ancak iklim sebebiyle hava sıcaktı. Buna rağmen tesis dolu. Tıklım tıklım dereler ya, mahşer alanı gibi yazılır ya, aynen öyle.

Neyse… Jandarmalarla birlikte kamera görüntülerini de izledik. Rapor tuttular, gittiler. Aras, “Bu yazılanları, çirkin hakaretleri, asılsız iddiaları ve suçlamaları kabul etmiyorum” diyor.

Lakin özellikle sosyal medyada ve yazılı medyada çıkan haberler, tamamen bir linç kampanyasına dönüşmüş. Kamera kayıtlarını izleyince, yaralı kızını ve yeğenini görünce, karşı taraftaki yaralıları da görünce, olayın vahametini daha iyi idrak ettim.

Şu bayram gününde olacak şey, iş değildi.

*

Tesise gelince… Telefonlar çekmiyor. Telefonla fotoğraf çekip bunu eşi-dostları ile paylaşmak isteyenlerin hevesleri kursağında kalıyor. Bize göre acilen bir WF sistemi kurulmalı. Bu sistemle tesis ve bölgenin daha iyi tanınacağını, reklamının yapılacağını söyleyebilirim.

Meydanda az bir yer toprak. Araçlar gelip gittikçe yükselen tozlar insanları rahatsız ediyor. O toprak alanın acilen giderilmesi lazım.

Ve çevre düzeni. Gerekli önem verilmemiş. Bir meydancı, elinde süpürge-faraş ile sürekli temizlik yapmalı. Etraf izmarit, peçete ve artıklarla dolu. Ağaçların dipleri çimlendirilmeli, gözü okşamalı. Görüntü kirliliğinin önlenmesi gerekiyor. Hem çevre ve insan sağlığı açısından da bu elzem.

Bir de, kaşıkla-külahla dondurma satan birileri mutlaka olmalı. Meyve olmalı en azından. Gider de.

*

Yalnız bir şey dikkatimi çekti, Mahmut Aras, tesise gelen herkes ile birebir ilgileniyor. ‘Acaba bugün bize göstermek için mi bunu yapıyor, yapmacık mı?’ diye içimden geçirdiysem de, her zamanki halinin olduğunu söyledi bir yabancı misafir. Hoş geldiniz demesi, bire bir ilgilenmesi, işletmecilik açısından önemli. Bir işletmecinin olmazsa olmazı bunlar.

Müşterileri-misafirleri tedirgin-rahatsız etmekten, üzmekten kaçınan bir yapısı var Aras’ın. Düşüncelerini almak için sakin bir yere geçerken, “Saldırı olunca, biz de kendimizi savunmaya aldık!” diyordu özetle.

Ama üzgün, ama şoktan hala kurtulmuş değildi. Neticede o da bir babaydı, en çok da zoruna giden 6-8 aylık bebeği fırlattığı iddialarına üzülüyordu. “Benim de evladım var, olacak şey mi?” derken neredeyse gözleri doluyordu.

*

Özetleyecek ve bitirecek olursam, biz Fırnız’a bu tesisi, bu arkadaşlarımızı aklamak, avukatlığını yapmak için gitmedik. Sadece darağacına çekilmek istenen bir insanın, bir tesisin son arzusunu düşüncelerini dinlemek için gittik.

Çünkü Aras; “Ben ve tesisim, bu eleştirileri, ithamları, suçlamaları kabul ve hak etmedik” diyordu kısaca.

O kadar. Evet, şimdi yorumlar sizin!

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol