Ata sözüymüş, yeni öğrendim. Çakal yerine keçi, tilki de geçiyor ama anlamını değiştirmiyor, ha çakal, ha tilki fark eden bir şey yok.

İkisi de hayvan neticede.

Bu meseleye neden girdiğime gelince…

İşe girene kadar kırk takla atar, araya koymadık adam bırakmaz, rica minnet etmediği kapı kalmaz, yalvarmadık kimse bırakmaz arkasında, ta ki işe girene kadar.

İşe girdikten sonra tanımaz seni.

Bir çalımdadır, bir havalardadır, sanki o koltuk, sanki o iş babasının tapulu malı, sanki bir müddet sonra kapının önüne konmayacak, amaaaaan, dağları ben yarattım der, işleri savsaklar, havalara girer, öyle hale gelir ki şımarıklıktan amirine, en yakın mesai arkadaşına bile posta koyar.

Kanının bitlendiğini sanır.

*

Biz kimseye içki içsin demiyoruz, içkiyi tavsiye etmiyoruz. Allah muhafaza! Haa, içene de karışmak gibi hakkımız yok, cebinden içiyor, kendi sağlığını düşünmüyorsa, yapacak bir şey yok.

İnsanoğlu işte.

*

Tabi bu tipler zayıf karakterli kimselerdir. İrade zayıflığı yaşayanlar, yakın tarihte, geçmişte egolarını tatmin edemeyen zavallılar, işe girdikten sonra azına şapta ile bok ulaşmayan karakter yoksunu kimseler, birden değişiveriyorlar.

Koltuk değiştiriyor insanı.

Para, mal, mülk, etiket, kimlik, unvan…

İçki içmiş çakal gibi kurdun evini soruyor. Kendini bir halt sanıyor.

Memlekette böyle tipler, kuzu postuna bürünmüş çakallar var mı derseniz, kaç tane derseniz… Sayı söyle deyin, yeter!

Kurdun gözünü seveyim, o yine asil hayvandır.

En azından yol göstermeyi biliyor!

Ama çakallık bazılarının, kansızların, soysuzların, makam ve koltuk delisi görgüsüzlerin karakterine, ruhuna, kanına işlemişse, yapacak bir şey yok.

Allah onları ıslah etsin!  

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol