Ailenin daimi sütçüsü-yoğurtçusu, müşterileri evde olsun olmasın, yoğurt ve sütlerini kapının önüne bırakırlar, ya da ev sahibine teslim ederlerdi.

Bir gün, aile tatile çıkmaya karar verir.

Bu nedenle, sütçü-yoğurtçu geldiği zaman okusun diye kapının üzerine kâğıt asarlar.

Kâğıtta; “Evde kimse yok, bir şey bırakmayın!” yazılıdır.

Aile kısa bir müddet sonra tatilden dönerler evlerine. Ama bir de ne görsünler, evin içi tam takır, kuru bakır. Üstelik kapıdaki kâğıda şu notu etlenmiş bulurlar.

“Teşekkür ederiz, rahat çalıştık!”

*

Çaldılar, çalmışlar dedik de, aklı başında bir toplumda ‘Devletin malı deniz, yemeyen domuz!’ diye bir atasözü olamaz. Bize ters gelir. Geleneklerimize, inancalarımıza…

Olsa olsa bu söz Yahudilerin olur. O sebepledir ki, bu yağma, bu talan, bu çalıp çırpma hastalığı, tavsiye mahiyetinde nesilden nesile aktarıla gelmiş iken, belediyelerin soyulup soğana çevrilmesi kimseyi şaşırtmasın!

Bir de, “Borç yiğidin kamçısı” var ki, akıllara zarar. Bu sözü benimsemiş, kabullenmiş kültürde, borçlanmanın yüceltildiği, teşvik edildiği, borç alanın adeta kahramanlaştırıldığı, yiğitleştirildiği, bir değerler sisteminde, belediyelerimizin gırtlağına kadar borca batmış olması biraz tuhaf değil mi.

Borçlu ölmez benzi sararır, sözü de söylenir bu şehirde.

Herkesin herkese borcu var, ama günümüzde borçlu ne ölüyor, ne de benzi sararıyor. Varsa borcun, ekonomik krizi ileri sürersin, ‘olursa veririm zahar!’ diyerek sıyrılırsın işin içinden.

Borcu var diyeni Ahırdağı’na mı kaldırıyorlar sanki.

*

Seneler önce, Yimpaş diye bir mağaza vardı. Orada çalışan bir güvenlikçi, öteberi çalan hırsızı yakalamış, ancak hırsız ertesi günü serbest kaldı ya, o güvenlikçiye gelip, ‘beni rezil ettin, ben de seni mahvederim, çalarsam daha büyüğünü, fazlasını çalarım!’ demişti arsız arsız.

Hem suçlu, hem güçlü misali, çalışan personel suçlu çıktı sonunda, iyi mi?

Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez de, sen büyüğünü götür! Küçük çalarsan, alıp götürürsen, enayi yerine konulursun! 

Bala tutan parmağını yalar sözünü de ben icat etmedim. Tabi ki Yahudilerin. Siyonistlerin yani. Tuzak sözler bunlar.

Üzümünü ye bağını sorma da derler bizde. Her yerde.

Beleş atın dişine bakılmazmış. Bedava sirken baldan tatlıdır lafını da ben uydurmadım bir yerimden.

Şimdi devir öyle bir devir ki, üzümünü yiyip bağını soran mı var sanki?

Ye, çal çalabildiğin kadar. Ödül bile verirler sana.

*

Özetle… Belediye başkanlarının değişmesinin bir önemi, anlamı yok. Vatandaşın zihniyeti değişecek önce. Ne demişti Y. Özdil, “Çünkü tasarruf tedbirleri elbette çok çok önemli ama… ‘Devletin malı deniz…’den daha büyük israf var mı?”

Ya işte böyle usta, sen ne diyorsun bu hususta!

O nedenle, Yahudilerin, inançsız insanların ortaya sürdükleri ve atasözünü adını verdikleri cümleleri millete alışkanlık diye yutturmayın!

Herkes dürüst olacak, adil olacak, inançlı olacak, kalender olacak.

Vatan için, devlet için, millet için, bayrak için… 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol