Bu yazı dün çıkan ‘Okullarda ders olarak okutulması gereken, akıl tutulması…’ yazımın devamı.

Kimsenin kimseyi dinlemediği, dinlemek istemediği bir atmosferde geçiyor günlerimiz! Biri konuşuyor, öteki ya telefonla uğraşıyor, ya bakışlarını başka tarafa çevirip, duvarı seyrediyor! Kimsenin kimseye saygısı yok bu yüzden!

Galeyanlar, sloganlarla bu şehrin sorunlarını çözmeye kalkışırsanız, yaya kalır, hava alırsınız! İstişare kültürü gelişmediği gibi, ortak akıl denen nesne bizden uzak durduğundan, kimse aklını teraziye koymayı düşünmüyor, denemiyor.

Bir keskin tavırlarımız var. Karşılıklı keskin tavır almalar, restleşmeler, inatlaşmalar, bizi hem birbirimizden daha da uzaklaştırıyor, meseleleri mesele olarak sürdürmeyi sağlıyor, biraz daha ileri gidince, meseleler de mesele olmaktan çıkıyor zaten.

Ekşiyor, kokuyor!

*

Sokakta başka, caddede başka, makamda başka şarkılar söylüyoruz. Sıkılmış yumruklar atıyor boşluğa, kime değerse ona musallata oluyoruz yok yere. Kim kime, neye ve neden yumruk salladığını da bilmeden. Mezarlıktan geçerken ıslık çalmak gibi bir şey aslında.

Bu şehir kadim şehir. Bu gerçek.

Gerçekleri yazınca okuyanlar size cephe alıyor. ‘Yahu bu adam doğruları yazıyor, keşke içindeki mesajları okumayı becerebilsek!’ diyen yok. Herkes kendini akıl küpünden çıkmış zannediyor. Hele birde yanlarında akıldaneleri varsa, tamam, sizin kilonuz kaça, esameniz bile okunmaz bu şehirde.

Gazeteci misiniz, geç onu şeker kardeşim. Bak, ramazan bayramı da geldi geçti, hangi siyasetçi, hangi başkan bir basın kuruluşunu ziyaret etti, hangi gazeteci arkadaşımızı aradı. Yok! hatırlatayım, yerel basın bir gün vakti zamanı geldiğinde çok ihtiyacınız olacak, çok işiniz düşecek. İşte o zaman…

Bu topraklar, bu vatan, bu bayrak, bu ezan için şehit düşen tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Allah da o şehit ailelerine, yakınlarına sabır versin! Gazilerimize de sağlıklı yaşam ve esenlik dileklerimi gönderiyorum buradan.

Lakin… Ggazi ve şehit aileleri, yakınları oldu mu mesele, akan sular duruyor. Bütün kapılar onlara açık, tüm imkânlar onlar için seferber ediliyor. Resmi kurumlar, fon’lar, siyaset hepsi… Bakın, duygu sömürülerini, istismarları yazmıyorum daha… Yazmaya başlarsam…

İsim, kurum, parti vermiyorum, bu şehirde samimiyet yok. Bir de samimiyet testinden geçmeyi deneseniz diyorum!

Takıma değil, tribüne oynuyorsunuz hepiniz, topunuz!

*

Neyse yazı yine uzadı, her zaman yaptığım gibi, ünlü ozanımız merhum Abdürrahim Karakoç’un ‘doktor’ şiirindeki bir dörtlükle yazıyı bitireyim de, daha fazla maraza çıkmasın!

Benim derdim bambaşka dert,

Ağrıyan yerimi sorma boşuna!

Verdiğin reçete değer mi zahmet

Kağıtta kalemi yorma boşuna!

Nokta…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol