Saklı gizli dediysem lafın gelişi. (Sevgili Yaşar Türkkorur’a merhaba) Bu memlekette gizli ne var Allah aşkına. Beride söylediğin iki adım ötede ana haber bültenlerine çıkıyor neredeyse.

Sonra, iki kişinin bildiği sır, sır değildir kaldı ki…

Basına, gazetecilere, o gazetecileri bir çatı altında toplayan derneklere karşı önyargılı olduğunuzu bildiğim için, isterseniz bunu kendi adıma yazılmış kabul edebilirsiniz. Ben sizi eleştirmiyor, uyarıyorum. Bir ağabey olarak, sizi 16 senedir tanıyan biri olarak, mükemmel bir bürokrat olduğunuzu bile bile, bu mesleğe 50 yılını, yani yarım asrı vermiş bir gazeteci olarak diyorum ki, ‘Başkanım biraz kendini toparla, biraz kendine gel!!!’

Her ne kadar yazının başlığı gizli kapaklı mektup olsa da, açık seçik konuşmayı, yazmayı seven biriyim. Beni de anlayacağınıza eminim! Yalnız yazılarımı okurken, şeker ve tansiyonunuzun fırlamaması, hastaneye gitmemeniz için haplarınızı, mümkünse doktorunuzu yanınızdan ayırmayın!

Benim yüzümden zarar görmenizi istemem, üzülürüm sonra! Beni geç bir tarafa da, size diyorum, daha yaşınız genç!

*

Basın ile arana mesafe koy. Amenna! Ben olsam ben de aynısını yapardım. Ama elma ile armutları da aynı kefeye koymazdım. Ayırırdım. Kim gazeteci, kim değil, kim internetçi, kim televizyon, tasnif eder, kendime bir liste çıkartırdım.

Çıkartmak isteyenler zaten yüzüne gözüne bulaştırdılar, orta sahada top gezdirdiler, ne kızı verdiler, ne dünürcüyü küstürdüler hesabı, sonra aradan çekilip, ‘ne haliniz varsa görün!’ demek zorunda kaldılar. Zaten protokol da kalmadı, olsa bile özelliğini, önemini yitirdi çoktan. Ve herkes canı derdine düştü. Hele şu korona da çıktı ki, Allah yardım etsin herkese ve gazeteci arkadaşlarımıza…

*

Oraya gelecektim…

Şayet ben başkan olsaydım, (mesela dedik) bu işe emek veren, gönül veren, zaman ve mesai harcayanları elimin tersi ile de itmezdim. Kimsenin ekmeği ile oynamazdım! Getirdiklerin de bu şehre, bu basına yabancı olduğu için, haber kalitesini bile yerle yeksan ettiler. Ona da neyse!..

Ama cesaretinden dolayı kutluyorum, siz zoru seçtiniz, kendi tercihiniz ve sonucuna da katlanacaksınız. Zaten bu saatten sonra size ne desem, ne yazsam boş, belli ki akıldaneleriniz (bunlar her kim ise merak ediyorum. Gerçi bir insanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş ya, neyse…) aramıza Çin Seddi gibi duvar ördüler. Yoksa siz durup dururken yapmadınız bunu. Birileri herhalde böyle istedi ki, basını düşman seçtiniz kendinize. Cephe oluşturdunuz!

Lakin cephede siz yalnız kaldınız. Elinizdeki tek silah, ilan, reklam, abone…

O olsa da olur, olmasa da olur. Zaten kimse size güvenerek bu işe soyunmadı, yapmıyor.

Rızkı veren Allah! Siz bir kapıyı kapattınız, Rabbim bin kapıyı açar, aralar! Acından ölen var mı?

*

Memleketin evlatlarını sürgüne gönderir gibi, Fizan’a sürer gibi dışladınız, pasifize ettiniz, kapının önüne konulmayacak adamlara rütbe, makam, araba verdiniz. Bizi, çapsız, ruhsuz, bu şehirden bihaber insanlara muhatap ettiniz!

Bir öneride bulunsam, mecliste onaylattırır mısınız?

Kahramanmaraş’ı Sakarya’ya bağlatma fikrime ne dersiniz?

Her ne kadar arada kilometreler varsa da, varsın olsun, resmen değilse de fikir olarak, öneri olarak belki kabul görür. Çünkü meclistekiler parmak indir, parmak kaldırıcılardan oluşuyor.

Soran, eden, araştıran, tartışan, itiraz eden, tepki gösteren yok!

*

Sayın Güngör!

Sizi eleştiririm, bundan da beni feriştahı alıkoyamaz! Bakanlar, milletvekilleri bile… Ama tadında, ama kıvamında, ama etik usuller dâhilinde. Eleştirinin de bir namusu, ahlakı var değil mi yani? Yani, usuletle ve suhuletle…

‘Sen kimsin!’ deme cüretinde ve hadsizliğinde bulunmam, bulunamam… Bunu kendime hak saymam, sayamam!

‘İstifa et, çek git!’ demem, diyemem. Ama diyenlere de, yazanlara da, ‘niye böyle yazdın! Ayıp değil mi?’ deme hakkını kendimde görmem!

Herkesin fikrine saygı duyarım.

Tamam da, siz de kendinize biraz çeki düzen verin birader! O size akıl veren akıldanelerinizi de çok dinlemeyin, tınlamayın. Belli ki sizi yanlış yönlendiriyorlar, bizi size yanlış satıyorlar, pazarlıyorlar!

Biz, senin anladığın, ya da size söylediği kadar kötü çocuklar, kötü gazeteciler değiliz! Bizim derdimiz, niyetimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. (Bağcı’yı dövmek size has, size yakışır)

Ve de evimize ekmek götürmek, tüm çabamız bu…

Bunu da bir kenara yazsan iyi olur!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol