Bir aracın arkasında gördüm bu yazıyı. Kahır var, sitem var, Allah’a havale ediş var, tiksiniş var, nefret var, özetle iyiliğe, güzelliğe dair hariç, ihanete dair ne ararsanız var içinde.
Kimbilir hangi duygular içinde yazdı, neden gerek duydu? Yazana sormak gerekiyor.
*
Türkiye ve şahsım şehri Maraş biraz ticaret-siyaset arası karışık limoni gidiyor. Siyaset ticarete ayar veriyor, (geçmişte bir de dosya fırlatma olayını hatırlatanlar var!) ticaret siyasete mesaj çekiyor, sivil toplum kuruluşları iki arada bir derede kalıyor, hangi cenahta saf tutacağına dair kararsızlığını sergilerken, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık misali, eleştirirken ağırdan alıyor, esnek davranıyor, ‘aman incinmesinler!’ tavrında nerede duracaklarına dair karar aşama sürecine girmişler.
*
Bu meselede basın bile ikiye bölünmüş durumda. Tabi herkesin tuttuğu takım ayrı, gönül verdiği parti başka olunca, yorumlar ve taraf tutuşlar da gündeme zenginlik katıyor aslında, eh esnaf oda seçimleri de kar-kış gibi kapıda bekliyor, nerede hareket orada bereket misali basın da gelişmeleri yakından takip ediyor.
*
Siyaset ve ticaret. Tıpkı derbi maçı gibi.
İkisi de güçlü, ikisi de maçı galip getirebilecek yetenekli oyunculara sahip. Sahasında oynayan maça her ne kadar 1-0 önde başlasa da, artık büyük takım, küçük takım diye bir şey kalmadı. Bakıyorsun, ligin alt sıralarında düşmeme mücadelesi veren takım, geliyor sahasında başa-baş oyun sergiliyor ve lidere kafa tutabiliyor.
Güçlü olan, oyunun kurallarını ezberleyen, teknik patronun talimatlarını harfiyen uygulayan, takım arkadaşları arasında uyum gösteren maça daha başlamadan avantajlı duruma geçiyor.
*
Şehrin onlarca sorunu varken, muhtemel bir erken seçim kapıda iken, Elbistan il oldu mu, olacak mı tartışması dinme bilmezken, yerel yönetimdeki sancı her geçen gün artarken, gazeteciler bile siyasetçileri, hizmet sektörlerini, milletvekillerini kendi aralarında pay etmişken, biz birbirimize düşüyoruz her ne hikmetse!
Kimse gelip ayırmıyor, ‘Ayıp yahu, koskoca adamlarsınız, yakışıyor mu size?’ diyen çıkmıyor.
Çıkmayınca kavga sürüyor bu şehirde. Ve bu kavgadan bazıları, birileri keyif alıyor, yangına körükle gidip ‘hadi aslanım, kim tutar seni?’ diye bir de tempo tutuyor, nihayetinde ortalık durulduğunda, bakıyorsun kavga edenlerin ikisi de yara almış.
*
Ve bir adam kendini yakıyor, çocukları açıklama yapıyor, ölen öldüğü ile kalıyor, darbı yapanların yanına kâr kalıyor!
Biz de nerede unuttuk, nerede kaybettik, ne zaman öteledik, nerede bıraktık diye merhameti, vicdanı, acımayı arıyoruz. Bulursam size de haber vereceğim, söz!





