2013-01-10 14:06:51

Osmanlılarda din ve devlet işleri (3)

10 Ocak 2013, 14:06

II. SELÇUKLU DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ:

İslamiyet’ten önceki dönemlerden beri Türklerin dünyaya nizam vermek üzere var olduğu inancı bütün Türk hükümdarlarında mevcuttur. Atilla’dan beri bütün Türk Orduları Tanrı’nın ordusu ve onların hükümdarları da Allah’ın gazabını hak edenlere karşı Tanrı’nın kırbacı veya cezalandırıcısıdırlar. Türklerin İslamlaşmasıyla beraber İslamiyet daha da bir ivme kazanarak ve Türk Cihan hâkimiyeti anlayışıyla da birleşerek büyük bir tekâmül evresi göstermiştir. Türklerin İslam açısından önemini göstermesi bakımından dönemin müelliflerinin Türkler hakkındaki rivayetleri de hem Türklerin Allah tarafından işaret edilmiş olmasını hem de Kut’un Allah tarafından onlara verilmiş olmasını göstermesi açısından önemlidir. Dönemin Selçuklu tarihçisi Rahat-üs sudur yazarı Ravendi’nin rivayet ettiği üzere, Sünni mezhebinin Hanefi ekolu kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife Mekke’de hac ziyareti sırasında Allah’a dua ederek dini açıdan yaptığı işler doğru ise Allah’ın ona yardım etmesini diler ve ilahi bir ses ona’’ kılıç Türklerde olduğu sürece mezhebine zeval yoktur’’ diyerek Türklerin Allah katındaki önemine ve İslam’ı korumak açısından misyonuna vurgu yapar ve Ravendi, Allah’a hamd ederek kılıcın artık Türklerin elinde olduğunu belirtir.

Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey Bağdat’ı fethederek Şii Bühevyhilerin hâkimiyetine son vererek Hilafeti onların elinden kurtarmış ve Abbasi halifelerini himayelerine alarak dokuz asır sürecek Türk-İslam saltanatı başlamıştır. Bu tarihten itibaren Sünni Halifelik artık kurtulmuş fakat siyasetle hiçbir ilgisi kalmamıştır. Hatta halife ve sarayının masrafları bile sultanın yaptığı tahsisata bağlanmıştır.

İslam hukuk tarihinde örfün önem kazanarak yeni bir devir açması Müslüman-Türk devletlerinin kuruluşlarıyla başlamıştır. İslam devletinin dini-siyasi ümmet anlayışı karşısında, Türk-Müslüman sonra da Moğol devletlerinde, devlet, siyasi ve icrai bir güç olarak mutlak ve üstün bir nitelik kazanmış, yalnız devletin yarar ve gereksinimlerini göz önünde tutan bir örfi hukuk üstün gelmiştir.

Bütün bu siyasi otoriteye rağmen, Selçuklu sultanları da İslamiyet’ten öncesi Türk hakanları gibi Tanrıya büyük bir inançla bağlıdır ve bunu Tuğrul Bey : ’’Kendime saray yapıp yanında bir camii inşa etmezsem Allah’tan utanırım.diyerek bu sözleriyle samimiyetini belgelemektedir. Bununla beraber İslam dinine en fazla riayetkâr sayılan Türk Hükümdarları bile, devlet otoritesini her zaman her şeyin üzerinde tutmuşlar ve devlet hayatında sürekli bu yolu takip etmişlerdir.

III. KURULUŞ DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ:

Osmanlı Devleti bir imparatorluk durumuna ulaşmasında en büyük payı gaza geleneğinin öncüsü durumdaki Alp erenlere borçludur. Ahmet Yesevi öğretisiyle Anadolu’nun uç beyliklerine ulaşan ve oradan da Balkanlara kadar geniş bir alanın hem Türkleşmesi hem de İslamlaşması açısından büyük rol üslenen bu dervişler Osmanlı İmparatorluğu’nun mihenk taşını oluşturmuş ve beylerin en büyük destekçisi olmuşlardır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da diğer Türk beyliklerinde olduğu gibi sufi İslam anlayışının etkisi çok büyük olmuştur. Bu dönemde özellikle Osmanlı’nın kuruluşunda ahilerin ve Babailerin etkisi görünmektedir. Osmanlı Devleti’nin kökleri atılırken geniş ölçüde Ahilik ve ahi reislerinden istifade edilmiştir. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de Osman beyin kayınpederi Şeyh Edebali’dir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi açısından bir önemli hususta dünyadan çok ahirete, maddeden çok manaya ve bedenden çok ruha ehemmiyet veren bir anlayışa sahip olan tasavvuf ehli sufi dervişlerin bu dönem gazalarının baş aktörü olmalarıdır.Bu sufi dervişler ve kalenderi abdallarla yakın ilişkide olmuş olan ilk dönem sultanlar ayrıca yapılan fethiler sonucu zaviye açılmasına müsaade ve bunların güçlü vakıflarla desteklenmesini sağlamışlardır.                                                                                                                                                   

Bu ilk dönem Osmanlı sultanları hem bu dervişlere katılmışlar hem de onlardan biri olmuşlardır.Ahi reislerinden biri olan Sultan I.Murad’ın Gelibolu Ahilerinden  Ahi Musa’ya 1366  yılında ‘’..ahilerimden kuşandığım kuşağı Ahi Musa’ya kendi elimle kuşadup Malkara’da ahi diktim’’ diyerek yayınladığı icazet name bunu ispatlar niteliktedir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ahilik kadar diğer, Ahmet Yesevi sufiliğinin birer temsilcisi olan Alperenler denilen derviş abdallarında çok büyük katkısı olmuştur. Sonradan Bektaşi olarak anılan bu Babai tarikatının mensupları, Geyikli Baba, Abdal Musa, Duğlu Baba, Konur Alp, Turgut Alp gibi  alperenler  Osmanlı gaza ve fütuhatında başrol oynamış ve birçok kahramanlıklar göstermişlerdir. Babailik daha sonra yeniçeri ocağına girmiş Hacı Bektaşi Veli’ye nispet edilmiştir.

Devlet’in kurucusu olarak Osman Bey’in müjdelendiği ve bir derviş olan Şeyh Edebali’nin gördüğü rüya da, eski Türk geleneklerine uygun olarak Gök Tanrı’dan Hakan’a gönderilmiş Kut’a örnek olması açısından çok ilginçtir. Bu şekliyle hem Osman Bey’e Tanrıdan gelen Kut ile dinsel bir güç müjdeleniyor hem de dini çevrenin desteği perçinleniyordu.

 

DEVAMI YARIN…