2020-03-10 17:12:35

Çat kapı!

Editör

10 Mart 2020, 17:12

Doğup büyüdüğüm, okul çağlarımın ve gençliğimin geçtiği mahallede gezintiye çıktım önceki günlerde.  Eski mahalleme, Topraklık, İnceyol dediğimiz semte.

Ee, artık insanlar doğduğu mahallede oturmuyor, hatta ölmüyorlar. Belki de ölene kadar birkaç ev, semt değiştiriyorlar artık büyüyen ve gelişen şehrimde. Araba değiştirir gibi… Kaç yıl oldu hatırlamıyorum, Topraklık-İnceyol’daki evimizi Divanlı camisi imamına satmıştı babam. Sonra Gurbet kuşları gibi semt semt dolaştık durduk. Şehirler de buna dâhil.

Baktım da…

Evlerin içinde oturanlar da değişmişti, evlerin dışı da.

Okul çağlarım, askere gitmeden önceki dönemimde, küsküç, uzun eşşek ve gülle oynadığımız, deveme çevirdiğimiz o gençlik yıllarımda ortalık delikanlı kaynardı, komşuda pişen komşuya düşerdi.

Şimdi küçücük bir futbol sahasından başka hiçbir şeyi olmayan gençler birer birer yere düşüyor.

*

Rastgele bir evin kapısını çaldım… Çekine çekine.  Acaba eski komşum, akranım Arnavut Seyfettin evde miydi, duruyor muydu yerinde. Ablaları; Tatser ve Muzaffer hayatta mıydı, yoksa çekip gitmişler miydi bu diyardan. Kapı açıldı, tanımadığım bir adam açtı kapıyı.

Hemen aşağılarda oturan Necdet geldi aklıma. Eşi Ayşe vefat edeli çok olmuştu oysa. Rahmet diledim. Sonra üst tarafımızda Zekeriya Balık amcamızın oğulları Yaşar Balık ve kardeşi rahmetli Dr. Faruk Balık geldi aklıma. Onlarla sohbet ettim sanki gıyaplarında. Hemen karşılarında rahmetli Ali Rıza Biçkes ve oğlu Mehmet Biçkes’i hatırladım. Mehmet Biçkes şimdi Kapalı Çarşıda baharat satıyordu. Ara sıra rastlaşır, selamlaşıyoruz  da, ah nerede o eski günler diye iç geçirmeden de yapamıyor insan.

Tekrar misafir olduğum eve döndüm. Gözleri yangın yeriydi adamın evin içi ayaz. "Buyurun!" dedi, "Kimi arıyorsunuz?" Kendimi tanıttım, "Eskiden, çok eskiden bu mahallede, hemen yanı başınızdaki evde otururduk. Babam dişçi Osman’dı. Anama ise aslan Hacer derlerdi. Beni evinize kabul eder misiniz?" dedim. Şaşırdı adam. Evin içine şöyle göz ucuyla bir göz attım. Tanıdık biri çıkar mı karşıma diye, eşyalar tanıdık, el sürdüğümüz şeyler miydi acaba?

Kırık bir ayna vardı kapının kenarında, üzerinde isimler yazılıydı.

Susmayan bir çocuk vardı köşede, beni görünce sustu. Korktu mu ne?

Kapı açılınca girmiş kadar olduğum eve kabul edildim. Mahallemin kokusunu çektim ciğerlerime. Dağ havası çeker gibi. Özlemişim mahallemi. Ama kapıyı açan eski komşum değildi beni içeri kabul eden, buyur diyen.

*

Adam bir fabrikada işçi imiş. Bakışlarından anlıyorum, her akşam yenilmişliğini getiriyor evine sanki.

Akşam üzeri olunca… Kadın evinde işçi her akşam çaresizliğini koyuyor sofraya.

Üç çocuk var aydınlığı seviyor, hepsi de, yerde yapıyorlardı derslerini.

"Hayat nasıl gidiyor?" dedim adama, adam ne hayatı der gibi, tuhaf tuhaf güldü. Dalga geçtiğimi zannetti herhalde.

Kadının içi kan ağlıyordu kadın da güldü. Çözdükçe dolanıyordu çaresizliğin yumağı.

"Ben hayatın adını ölüm koydum" dedi adam, kadın da kendisine eşlik etti.

*

Anlattı adam, eskiden çok yakışıklıymış, fabrikada çalışmak bitirmiş onu, hasta etmiş, verem etmiş. Baktım, dinledim, eski hallerinden eser yoktu şimdi. Eski hallerini gözümün önüne getirdim tanımasam da, şimdi ikisi de et yığını sanki.

Kaderin omuzlarına yaslanıyorlar başka umutları kalmadığında. Kadının ön dişleri yok kadının çiçekleri var pencere kenarında. Karanfil, gül, menekşe vs..

Kocası işe gittikten sonra onlarla konuşuyormuş.

*

"Bir şey içer misiniz?" diye sordu kadın, "Teşekkür ederim" dedim, içmedim. Bende yıllanmış hatırları kalacak kahvelerini içmiş gibi oldum.

Beni sordular, necisin, kimsin diye. Eskiden bu mahallede oturduğumu, gazetecilik yaptığımı söyledim. Sanki yabancı bir meslekten söz etmişim gibi, boş boş birbirlerine baktılar.

Dipsiz kuyudan su çektim, "Çocukların okulu nasıl gidiyor?" dedim de bir babanın en çaresiz haline rastladım.

Hangi baba çocuğunun karşısında gurur heykeli olmak istemez? Hangi baba çocuğunun dağlar gibi güvendiği biri olmayı reddeder? Adam çöle düştü veremediği cevapla, adam ayazda göle düştü.

Hepsine hüzünlü gözlerle baktım, bir avuç umut bir tutam gülüş bıraktım.

*

Kaç saat kaldığımı hatırlamıyorum eski komşu evinde, ama tanımadığım insanların arasında. Başka evlere çat kapı girmeyi, birer merhaba, nasılsınız demeyi aklımdan geçirmedim nedense.

Vay be, ne hayatlar var yeryüzünde diye iç geçirdim kendi kendime. O yoksul insanlar, o tanımadığım güya eski komşularım…

Paslı rayların treniydi onlar, belki komşularının bile görmezden geldiği.

Çaresizliğe tutsak hayata kaçak! Bana kapılarını açtılar ama hayatın kapılarını onlara kim açacak?

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.