Adam Hac’ca gitmeye niyetlenir, yüz koyunluk sürüsünü, başka da çocuğu olmadığı için birlikte yaşadıkları (İç güveyi) damadına emanet eder.

Hac dönüşü, damadını dere boyundaki ağaçlardan birinin gölgesinde yemeğini yerken bulur. Kayınpederini gören damat hızla ayağa kalkar ve hacı babasının elini öper. “Hoş gelmişsiniz, Allah kabul ve makbul etsin!” der.

“İyi misin, hoş musun?” muhabbetinden sonra Hacı sorar;  “Bizim koyunlar nerede damat?”

Damat, önündeki yoğurt tasından bir kaşık alır, mideye indir, sağ elinin tersiyle dudaklarının kenarını siler ve;  “Hiç sorma Hacı baba” der, “Sen Kâbe’ye gittikten sonra bir gün gök gürledi, yer çatladı, doksanının ödü patladı…”

“Eeee!” der Hacı. Damat cevap verir; “Önden gitti baş toklu, arkasından beş boklu kendilerini kayadan attı, geriye dördü kaldı”

Hacı bir kez daha; “Eeee!” diye sorar.

Damat devam eder; “Birisini verdim kasaba, birini sayma hesaba, dün öldü birisi, işte bu da son kalanın derisi” der ve eliyle yeni yüzülmüş koyun derisini gösterir.

Hacı çok kızar bu hesaba…

Uzanır, sininin üzerindeki yoğurt tasını alıp damadının suratına çarpar.

Damat, yüzünden süzülen yoğurtları iki eliyle avuçlayıp silerken şunu söyler; “Yüz akıyla hesabımı verdiğim için şükürler olsun ya Rabbim…”

*

Bu hikâyeyi neden anlattığıma gelince…

Bu şehrin akil insanı, hafızası ve kanaat önderi olduğunu söyleyenler belki içinden birkaç ders çıkarır diye düşündüm.

Zannetmiyorum ama bir kere yazmış bulundum!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol