Faydası yok denilse, düşünülse de, önerilerimize, sesimizi karşılık verecek, muhatap alacak birileri çıkar düşüncesiyle, arkası gelsin dedik.

Sesimizi çıkartmasak, sussak, bu kez de vicdanen rahatsız oluyor, mesleği yerine getirememenin azabı ile yaşıyorsun. Eh, mahallenin delisi de ben olunca, seyirci kalamıyorsun, kayıtsız duramıyorsun, bu şehir insanı yorsa da, çünkü bu şehrin yükü ağır, sorunları masanın üzerine sermek, muhataplarını uyarmak, kış uykusundan uyandırmak gerekiyor.

Sahipsiz şehrin madalyalı kahramanları(!) çok olunca, bu iş basına düşüyor.

Büyük çoğunluk, seçim sürecini yaşadığımız şu günlerde kendi düşünesi-duygusu dışında tek söz işitmek istemiyor.

Herkesin aklı kendine!

*

Dedik ya, bu şehrin yükü ağır. Onlarca birikmiş, ertelenmesi mümkün olmayan sorunları varken, bazen kendi kendime, ‘Yahu bu kadar çok yazma, konuşma! Sus biraz!’ tavsiyesinde bulunsam da, yazmadan duramayana birisi o5larak duygularıma eyvallah diyemiyorum.

İçimdeki Fiskeci ‘yaz!’ diyor.

Diyor ama özellikle siyasi cenah yazan, konuşan gazeteci istemiyor. Ellerinden gelse sitelerimize, gazetelerimize ambargo, yasak koyacak, koyduracaklar!

Duygularımıza gücü yetmediklerinden…

*

Bir-iki gün önce, ‘Susayım mı, konuşayım mı?’ başlığındaki yazımın çok ilgi gördüğünü rahatlıkla söyleyebilirim. ‘Söyle abi, konuş abi, yaz abi ama sakın susma abi’ diyenler oldukça fazla olunca, ‘Devam oğlum Fiskeci’ dedim kendi kendime ve arkasını getirmeye çalıştım.

Başlık da çok sevgili dostum, siyasetin hafızası sevgili Ecz .Dr.Bahtiyar Murat Aras’a ait.

Bu şehrin sahibi yok diyoruz, kızıyorlar. Yemeklerden türlü’yü severim de, bu şehirde gazetecilik insanı yoruyor. Yazsan bir türlü, yazmasan başka türlü.

Düşünce, yazma konusunda çekincelerimiz, sorunlarımız var. Ekonomi temelli düşünme geleneğimiz yok!

Analitik düşünemiyoruz!

Akılcı değil, duygusal hareket ediyor, aklımızla değil, gözümüzle hareket ediyoruz.

Gerçek olan şu ki, inançlar, değer yargıları, ön kabuller-ezberler insanımızı analitik düşünmekten uzaklaştırdığı yalın gerçek iken, sebep-sonuç ilişkisi kurmakta zorlanıyoruz.

*

Dedim ya, bu şehrin yükü ağır. Kanayan yara haline gelenler var. Daha derindeki şehrim yöneticilerine ödetilecek siyasi fatura ne olacak, bu faturayı kim ödeyecek?

Sonra, bu şehirde markalarımıza, firmalarımıza çeşitli cenahlardan saldırılar oldu, linç girişimleri yaşandı. Cenazesi olmamış, enkaz kaldırmamış, o sabahın köründe soğuktan ve açlıktan titrememiş, bir yakınını kaybetmemişler, marka ve firmalarımıza ‘eeyyttt’ler çekilirken, bu şehrin ekmeğini yiyenler seyirci kalıp, üstüne üstlük çemkirirken, sahip çıkmamız gereken bu firmalara kayıtsız kalmak şehir milliyetçiliğine yakışır mıydı?

Susalım mı, yazmayalım mı?

*

Bu şehirde 16 sene TSO Başkanlığı yapmış merhum Mehmet Balduk’un adını Oda’nın hemen karşısındaki köprülü kavşağa verin dedik, yazdık, söyledik, dinlemediniz. Hani sizin vefa aşkınız, hani sizin emeğe ve hizmete saygınız. Çok mu zor merhum efsane başkan Balduk’un adını vermek.

Aldırış bile etmediniz, gıkınızı bile çıkartmadınız, ‘Yahu, Mehmet beyin bu şehre, ekonomiye, sanayiye hizmeti, emeği çok. Onu hatırlamamız, ismini ölümsüzleştirmemiz lazım!’ demediniz.

Ama biz yazmaya, söylemeye devam edeceğiz. Susmayacağız! Ta ki ismini verene kadar!

‘Susma, sustukça sıra sana gelir!’ yaklaşımından hareketle, susarsam hangi sıranın bana geleceğini bilmeden, düşünmeden, doğru bildiğimi paylaşmanın,  yazmanın bir yerel basın sorumluluğu olduğu kanaatine vardım.

O yazmasın, beriki sussun, öteki gıkını çıkartmasın da, nereye ve ne zamana kadar!

Günümüzde insanlar, ki büyük çoğunluk kişisel menfaat için daima ‘mutlak  kazancı’ mübah gördü. Bizi yönetenlerin, siyasilerin, bürokratların, sivil toplun kuruluşlarının ve söz sahibi her kimler varsa işte onlar, konuşmamızı, yazmamızı istemese de, susalım mı?

O hale geldik ki, insanoğlu siyaset yapmayı ‘algıya kapılmak’ güruha yenik düşmek sanabilir. Bu düşünsel kalitesizliğe ortak olmak, mevcut zamana yenik düşmek ile eşdeğerdir.

Bu, ‘Ya güçsüzlüktür, ya da sorumsuzluğun, kurnazlığın doğurduğu aydın ihaneti…’ demenin danıskası.

*

Aslında daha önce de okudunuz aynı satırları, ama okur ısrarla devamından yana olunca, birkaç ekleme ile yazıyı revize etmek zorunda kaldım.

Havaalanı ile ilgili sorunlar bitmiyor. Yine uçaklarımız inemiyor, yine kalkamıyor. Zaten günlerinde ve saatlerinde bir ayar, bir istikrar, bir fayda yok, halen ha takıldı ha takılacak denilen ILS cihazı bile muamma olmaya devam ederken, pistlerin uzatılacağı yine gündemde. Bu kez de 60 dönümlük bir alandan söz ediliyor. Her tartışmada, her ortamda aynı terane! Somut çözüm arayan bulamıyor, bulacağını söyleyenler günü kurtarıyor, yaraya merhem olmuyor, olamıyor. Sorun da büyüdükçe büyüyor!

Yazmayalım mı, sesimizi çıkarmayalım mı?

*

Çok değil, yakın tarihte 14. km.lik Çağlayancerit yolunun ihalesini yaptık dediniz. Yaptınız da ne oldu, çalışma başladı mı, başladı da biz mi görmedik,  haber mi yapmadık! Koska koska, göğsünüzü gere gere konuştunuz, siyaseten meyvesini yediniz. Mesafe kısalacak, ulaşım rahatlayacaktı. Peki, milleti uyuttunuz da, siz rahatladınız mı?

Bunu da mı yazmayalım, buna da mı ses çıkartmayalım!

*

Ilıca’nın yolundan vazgeçtik. Senelerdir kendimiz çaldık kendimiz söyledik. Bir yurt’tan bozma apartmanı hastaneye dönüştürecektiniz. Bir küçük pürüz var, aşıldı aşılacak dediniz. Hastane 6 ay süre içinde faaliyete geçer, sezon içinde nüfusu 30 binleri bulunan sağlık ve şifa mahallemiz Ilıca bir hastaneye kavuşur dedik, dediniz.

Aylar, seneler geçti. Söz verenler neredeler şimdi?

Görmezden, duymazdan mı gelelim, onu mu istiyorsunuz? Sesimizi çıkartmayıp susalım mı? İstediğiniz bu mu?

*

Haydi neyse dedik, seneler önce şehrin çıkışına şehir hastanesi yaptınız. Su havzası üzerine, fay hattı üzerine. Beyninden fay hattı geçenler arsaların altına teker koydular, kaydırdıkça kaydırdılar, başkalarının üç kuruşluk arsalarını ranta çevirdiler.

Depremde şehir Hastanesi ciddi zarar gördü. Tıbbi cihazlar da hakeza. Zaten zemin katı sürekli su altında, cihazlar balık gibi yüzme öğrenirken, tuttunuz hemen bitişiğine bir de Kadın Doğum Hastanesi inşaatı başlattınız!

Sizin milletin aklıyla dalga geçtiğiniz yetmiyormuş gibi, sağlığı ile de alay mı ediyorsunuz! Susalım mı, susturacak mısınız?

Boyun mu eğelim, yazmayalım mı, susalım mı, onu mu istiyorsunuz!

*

Biz elma demesini de biliriz, alma demesini de…

Bakın, savunma sanayinin kalbi Kahramanmaraş’ta atacak!

Sevindirici haber. Savunma Sanayii Başkanlığının öncü şirketlerinden Türk Havacılık ve Uzay Sanayiinin (TUSAŞ) Kahramanmaraş’ta hayata geçirmeye hazırlandığı dev yatırımın 1 milyar Tl. olduğu söyleniyor.

500 kişilik istihdam sağlanacak.

Bu proje, bu yatırım Kahramanmaraş için bir kıvılcım niteliğinde. Herkes,  şehrimizin savunma sanayiinde Türkiye’ye önemli katkılar sunan bir şehir olacağına inanıyor, emeği geçenleri, katkı sunanları tebrik ederken, yazmayalım mı, onu mu istiyorsunuz!

Devletimize, hükümetimize teşekkür borçluyuz. Yeni dev yatırımlar, yeni müjdeler bekliyoruz!

Yoksa susturamayacaksınız!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol