Bu lafı ben söylesem, ağzıma acı biber sürerler. Çık da iddia et diye çemkirirler. Eleştiri tamam da, çemkiren adamdan hoşlanmam, haz etmem!

Yazarsın adam gibi, eleştirilirsin delikanlıca… Ötesi yok bu işin!

Kim söylemiş peki, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu eski üyesi Recep Sanal.

Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer dönemlerinde önemli yolsuzluk iddialarını soruşturan Sanal, bir demeç vermiş gazeteye, demişi ki, ‘Çok vahim siyasi manzaralar ortaya çıktı”

Abooooo! Ne gibi diyorsanız, anlatıyorum.

*

Bırakın fazla uzaklara gitmeyi, derinlere dalmayı, yakın tarihte, şahsım şehrinde milletvekilliği için paralar dönmedi mi? Hem de dudak uçuklatacak miktarda.

Riskli belediyeleri kurtarmak için paralar dağıtıldığını bir ben mi duydum, bir ben mi biliyorum. Her şey değil amma namussuz, anayı kızdan ayırıyor ne yazık ki. Paranın olduğu yerde kirli ilişkiler, pazarlıklar olur, olacaktır.

Her partinin, her adayın, her gazetecinin, herkesin bir bedeli, fiyatı var. Amma pahalı, amma ucuz, satın alınmayacak adam yok ülkemde.

*

Ha, parasız siyaset olmaza diyorsanız, sonuna kadar hak veririm size. Parası yoksa vatandaşın, siyasete girmeyecek. Cebinde akrep olmayacak siyasete soyunanın, eli cebinden çıkmayacak! Zaten beş parasız, meteliksiz, çulsuz adamı ne partiye il başkanı yaparlar, ne ilçe başkanı, ne de milletvekili ve en  önemlisi de belediye meclis üyesi.

İlk sıranın, ikinci veya üçüncü sıranın bile bir fiyatı var. Herkesin bir fiyatı olduğu gibi…

Bastır parayı, bul karayı.

Hatırlayın, eskiden (özellikle büyükşehirlerde) sokak aralarında olurdu. Adam cingözün teki, seni ipnotize etmiş gibi esir alıyor, ‘Hadi abi, bastır parayı, bul karayı. Bulursan sana şu kadar!’ deyip el hareketleriyle karıştırdığı küçük kâğıt parçaları sayesinde cebindekini soyuyor, farkında değilsin. Ama hırs var ya o gözü kör olasıca hırs, paran bitene kadar oynatıyor seni.

Resmen soyuluyorsun muz gibi, hıyar gibi!

*

Siyasette para konuşur kardeşim! Bastırırsın parayı, (İstisnalar olmuyor mu, oluyor, beş kuruş harcama, emek verme, elini cebine atma, eh biraz da şans, kader kısmet deyin gerisine-gidenlere bakarsanız ne dediğimi anlarsınız!) bütün kapılar açılıyor sana. Kozmik odalara, ikna odalarına da gerek yok!

Söz yine Recep Sanal’da; “Parlamentoya girme ihtimali yüksek olan siyasi partilere yüklü parayı bastıran istediği koltuğu kapıyor. Bir kere seçildikten sonra da dağıttıklarını misliyle toplamak için uğraşıyorlar. Parayı her şeyin ölçüsü olarak gören batı usulü maskara seçim kampanyaları, ortalığı siyasetten geçinen fırsatçıların seçim masraflarını iyice köpürttüğü bir çadır tiyatrosuna dönüştürdü.

Siyasi partiler de bu ticaretin baş aktörü durumuna geldiler. Siyasi eğilim almış ve devlet hizmetinde yetişmiş devlet adamlarının milletvekili aday  listelerinde yer alabilmesi mucizeden de öte bir şeydir.

Çünkü bu insanların kimseye rüşvet verecek, kul-köle olacak yapıda değiller. Particilerin kapıkulu ya da emir kulu haline getirilmeleri de imkansızdır. Kimse kendinden daha kaliteli kişilerle çalışmak istemiyor. Siyasetin yeniden fabrika ayarlarına döndürülmesi lazım!”

*

İlahi sayın Sanal, sen çok yaşa e mi!

Doğa kirlendi, çevre kirlendi, hava kirlendi, içtiğimiz su kirlendi, yediğimiz ekmeğe zehir karıştı, kirlendi ama siyaset daha da kirlendi. Hangi deterjanı kullansan kullan, nafile!

Ne varsa bu milletvekilliğinde, belediye başkanlığında, il-ilçe başkanlığında, belediye meclis üyeliğinde, adam evini-arabasını varsa tarlasını satıp seçimde harcıyor. Seçilince tabi misliyle çıkartacak, (nasıl çıkartacağını siz biliyorsunuz) ya bir de kazanmadığı zaman seyredin suratının rengini.

Sökülmüş çoraba benziyor aynen!

Meclise giden, belediyelerde aktif siyasetini sürdüren ki buna belediye başkanlarının en yakın çalışma arkadaşları olan muhtarları da ekleyin; önce oğlunu, kızını, gelinini ve damadını, yetmedi kardeşlerini, yakınlarını işe girdiriyor.

Gariban mı dediniz, garibanın canı cehenneme! Garibanın ne işi var belediyelerde, kurumlarda! Gitsin sanayide çalışsın boğaz tokluğuna! Ne demiş atalarımız, önce can, sonra canan…

Hele seçilen önce bağ evlerinin kapısına kadar olan yolu parke döşetsin, asfalt yaptırsın, arabasını, evini ve cep telefonunu değiştirsin, sıra gelirse garibana da iş imkânı doğabilir.

*

Evet, siyasetimiz ticarete dönüştü.

Belediye meclis üyeliği mi istiyorsun, rayiç şu kadar. ‘Çok değil mi?’ dersin, itiraz ederler, ‘Valla anca kurtarıyor, vereceğinin tamamı bana değil ki, başka arkadaşlara da var devrede! Yoksa dükkân senin!’

Meclis üyesi olabilmek için ne kadar verdin, vereceksin bilemem de, daha şimdiden vereceğin parayı nasıl çıkartacağının hesabı-kitabı içindesin. Artık iş mi takip edersin, imar tadilatlarını ve imara açılacak yeni alanları mı takibe alırsın, kiminle dans eder, kiminle bilmem ne tokuşturur, kiminle ortaklık yaparsın, bilemem.

Anlamam bu işlerden!

Eh, senin de gözünü hırs bürümüş, ki kendini de potansiyel siyasetçi görüyorsun, bakıyorum bulutların üzerinde geziyorsun, hırs da var, ki aklının önüne geçmiş durumda, gözün görmüyor bir şeyi, bastırıyorsun parayı, hoooop oldun il-ilçe başkanı, belediye meclis üyesi…

Hadi canım, kolay gelsin! 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol