Herkes de bilir, kabul eder ki bu şehrin yükü ağır. Taşıyabilecek babayiğide helal olsun! Olsun da, bakıyorum herkes babayiğitliğe soyunmuş. Herkes bu şehrin yükünü taşıyabileceğini iddia ediyor.

Ben, diğer adıyla basın mensupları hariç, bilumum başkanlar, sivil toplum kuruluşları, milletvekilleri.

Bilenler bilir, bizde yüke ‘şelek’ derler.

Bir insana taşıyabileceği yükün üzerinde sorumluluk verirseniz, taşıyamaz, şelekle birlikte yere çöker, hem kendine zarar verir, hem taşıdığı yüke, hem de çevreye…

Çöktüğünde, yere kapaklandığında da bir yerini sakatlamazsa iyi…

*

‘Yok arkadaş, bu şeleği taşımak senin işin değil, taşıyamazsın, giderken dökülürsün!’ desen, çemkirerek, ‘Kim demiş onu, ben kendi kapasitemi biliyorum. Her türlü yükün altından kalkabilirim. Bunun için cüssem de müsait, tahsilim de, birikimim de…’ dediğinde bu kez, tanıdığınız için gülümseme sırası, size geliyor içinizden ‘Hadi lan, sen kim şelek taşımak kim!’ demek zorunda kalıyorsunuz.

*

Tamam, hepsine kabul diyelim. Kiminin yükü sırtındadır, kimininki de kafasında.

Peki yüreğinde taşıdığı yük!

Sırtındaki yükü paylaşabilir, taşıyabilirsin, eyvallah. Kafandaki yük için de aynı şeyi söyleyebilirim. Ona da eyvallah!

Amma…

Kabul et ki, yüreğindeki şelek (yük) çok ağır olduğu için acı bir sessizlikten ibaret kalır.

Hem aile yaşamında, hem iş hayatında, hem de toplumsal ortamlarda…

*

Bir belediye başkanı örneğin.

Sadece kalıbına bakıp adam yerine koyduğunuz insanın özgül ağırlığını bilmiyorsunuz, çapını ve karekökünü hesap edecek, düşünecek, yüreğini ve cesaretini kantara vuracak imkanınız yokken, tutup bölgenin bütün şeleklerini sırtına yüklüyorsunuz.

Al bunu taşı, diyerek.

Adam daha senesi dolmadan tökezliyor, kapaklanıyor yere. Üstelik de yediği haltların haddi hesabı yok!

Ankara bilmiyor mu bunları, duymuyor mu?

*

Siyasetçi seçiyorsunuz, seçtiğiniz yok da, Ankara gönderiyor, dayatma gibi, ‘Aha senin milletvekilin bu, bunlar. Destek ol, oy ver!’ dese de, senin adam yerine konduğun yok. Senin özgür iraden yok sayıldığı için, fikrine, tercihine ve seçme hakkına itibar edilmediği için, üzerine memleketin tüm şelekleri yerleştirilen adam veya bayan daha iki adım atmayı bırakın, yola çıkmadan çamura saplanıyor.

Elinden tutup kaldıranın ondan farkı yok!

*

Amaaaaannn…

Yahu ben de her şeye maydanoz oluyor, her şeye karışıyor, her şeye burnumu sokuyorum. O bakımdan burnum çoktan kurtulmuyor. Bana ne herkesin aşından, işinden, şeleğinden, yükünden.

Durun, bir fıkra anlatayım da keyfiniz yerine gelsin, şeleği de unutun, yükü de.

Adam toplu taşıma aracında, 7-8 yaşlarında bir çocuğun yanına oturur. Çocuk bir torba dolusu can eriğini yüzünü ekşite ekşite yerken, adam çocuğu uyarmak ister; ‘Hepsini birden yeme, dokunur!’ hastalanırsın!’ der.

Çocuk çok bilmişçesine, ‘Amca biliyor musun, benim dedem 115 yıl yaşadı’ cevabını verir.

Adam şaşırır ve sorar, ‘Deden can eriğini çok mu yerdi?’

Çocuğun cevabı kısa ve manidardır, ‘Yok amca, kimsenin işine karışmazdı’

Özetle, kimsenin işine karışmayın, burnunuzu sokmayın. Kafanız rahat etmek istiyorsa can eriği yiyene de müdahale etmeyin!

Bırakın kim ne yerse yesin!

Herkes kendi yediğinden sorumlu!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol