Hani şair yazmış ya, ‘kaşın şifte, gözün şifre, seni çözmek için şifre memuru mu olmalı?’ diye, bizim şehir de o hesap.

Bu şehri çözebilmek için şifre memuru olmak gerekiyor da, o da kalmadı. Şimdi herkesin şifresi var. Herkes şifreli konuşuyor, herkes şifreli yazıyor, herkes şifreli bakışlar fırlatıyor, herkes şifreli düşünüyor.

İstişareler, işmarlar bile şifreli. Artık bu işin kaşı gözü kalmadı.

*

Kıymetli meslektaşım Ali Çam, ‘Kahramanmaraş nasıl ayağa kalkar?’ başlıklı yazısına farklı bir bakış açısı getirmiş. Her satırına, noktasına ve virgülüne katılıyorum.

Şöyle;

Kentini düşünenler, kendini düşünenlerden daha cesur olduğu zaman…

Her siyasi görüşe sahip insan, şehrimiz için bir araya gelebildiği zaman…

Kent lobisi gücünü şehrin tüm insanlarının faydası için kullandığı zaman…

İktidar sahipleri, eleştiren her kişiyi muhalifmiş gibi görmediği zaman… (bakın burası çok önemli)

Eleştiriler övgülerden daha fazla kıymet ve saygı gördüğü zaman…

Gazeteciler her hal ve şekilde, tüm siyasi ve maddi beklentileri bir yana iteleyerek, hakkı ve hakikati yazabildiği zaman…

İş insanları şehirden kazandığının bir kısmını tekrar şehri iç in harcadığı zaman…

Görevlendirmelerde eş-dost-akraba yerine liyakat sahipleri tercih edildiği zaman…

Eleştiri yapanlar baskı altına alınmadığı, küstürülmediği zaman…

Şehir yeniden kurulurken, ranta göre değil, bilimsel verilere göre hareket edildiği zaman…

İnsanlar susmadığı ve susturulmadığı zaman…

İstişare mekanizması işlediği zaman…

*

Sevgili meslektaşım Ali Çam’ın yazdıklarının her satırına, her cümlesine varım, onaylarım.

Madem öyle, işte böyle, o zaman yazıya gelen yorumlara da yer verelim ki, çeşit olsun, yorumlar rengârenk olsun!

  • Bunların hepsine amenna. Ama bu dediklerinizin olması için öncelikle bilinçli oy verecek liyakatli insanları icraatın başına getirmek gerekiyor. Saçma sapan ‘Reis’i yedirmeyiz!’ sloganıyla hareket edip, önümüze kim konulursa oy vererek değil. (Kadir Tanış)
  • Yaz aylarında özellikle mevsimlik dönemlerde kurulduğu gibi dükkân kuran, bu güzel şehri asla düşünüyorlardı, enkaz kaldırma – demir -  kapma yarışına dönmüş vaziyette. Bir yılda ev ve iş yasaklar hîalâ enkazı kaldıramadı. Çadırlarda yaşamak güzel şey, umuda devam… (TC Ali Kalkan)

*

Kuşkusuz bu şehir geç de olsa bir gün ayağa kalkacak.

Doğru zamanda, doğru insanlarla.

Ama düzgün siyasetçilerle, düzgün bürokratlarla, düzgün sivil toplum kuruluş kanaat önderleriyle, düzgün gazetecilerle, düzgün esnaf, düzgün zihniyet taşıyan her kimlerle ise, bu travma atlatılacak, şehir eski kimliğine, güzelliğine kavuşacak!

Şu enkazlardan demir ve yıkılan konutlardaki kapı ve pencere aksamlarını kapma, toplama yarışı bitsin, hasarlı binaların yıkılışı sırasında etrafı toz bulutuna çevirmemek için sulama anlayışı beyinlere yerleşsin, siyasilerin, bürokratların her ziyaret takiben toplantı sonrası ‘istişarelerde bulunduk!’ martavalı nihayet bulsun, sonrası Allah kerim!

*

Yeter artık, aklımızla dalga geçmeyin, bize geri zekâlı muamelesi çekmeyin! Yutmuyoruz, yemiyoruz!

Peki, depremi yaşadık, travmalar geçirdik, psikolojilerimiz allak bullak oldu, hatıralarımız, birikimlerimiz, hatıralarımız, canlarımız enkaz altında kaldı, acılarımız da taze iken, şimdi ben sorsam, cevabınız ne olur;

‘Biz ne zaman adam oluruz!’

Ne dediğinizi duydum; ‘Güldürme bizi gazeteci ağabey!’

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol