Belgesel ve müzik kanalından başka TRT’ye kapalıyım. Hele hele haberlerini silah dayasalar, yine de izlemeye ikna edemez bir Allah’ın kulu!

Belgeseller dikkatimi çeker. İnsanları seyretmek ziyade, hayvanları izlerim, aslında evinde kedi, köpek gibi hayvan besleyen biri değilsem de, hayvanların yaşam dünyasından kendime paylar, dersler çıkartırım.

Hayvanları izledikçe insanları daha çok anlıyorum.

Yılanlar örneğin. Korkarım yılandan. Adı, ıslığa benzer sesi bile ürkütür beni. Fakat bu izlememe engel olmuyor.

Birinde dikkat ettim, yılan kendi kuyruğunu yiyordu. Önce ısırdı, sonra da yemeye başladı.

Aslanın kendi yavrusunu yediği gibi.

*

Seçim zamanı, sayılı günler kaldı ya, milletvekillerinin tamamı şehirde. Daha önce sadece bir bakan geldiğinde lütfen teşrif eden siyasiler, fotoğraf karesine girebilmek için şık giyinir, Ankara’ya selam gönderirlerdi. ‘Buradayız!’ diye.

Görüntü olsun, ne söylediğimizin, vatandaşın ne istediğinin çok da önemi yok nasıl olsa!

Şimdi, o kapı senin, bu kapı benim gezecekler. Düğünler, nişanlar, açılışlar,  ziyaretler birbirini takip ederken, dikkat edin, bireysele hareket edecekler, hepsi bir araya gelip, örneğin bir STK’na gidecekler. Tutun bir minibüs, hep birlikte gidin, öyle görüntü verin. Hem o kurumun başındaki, hem de siz zamandan kazanmış olursunuz, hem de yakıt ve zaman israfı yaşamazsınız.

Ama yok, tek başlarına gitmeleri daha şık, daha havalı, daha konforlu oluyormuş! Bürokratlar da onlardan aşağı kalır mı, niye kalsınlar, onların kafası kel mi?

Tamam şekerim, bildiğin gibi yap!

*

FETÖ’den boşalan yeri dolduran Menzil’de şeyhin ölmesiyle ‘tövbeler’ iptal edilirken, büyük bir faciadan geri dönüldü ve ebedi günah krizi anında çözülüverdi. Ve yeniden tövbe için şeyhin 3 oğlu ayrı camide göreve başladı. Zaten adamlar şirket, ticarethane gibi çalışıyorlar. Vakıfları, televizyonları bile var. Şeyhler patron, tüccar, müritler boğaz tokluğuna çalışan köle…

Ölene şeyhin 3 oğlundan biri devlet malı yiyenlere, biri cinsel günahlara, diğeri de şirkten ve yalanlardan sorumlu günahlara bakacaklar.

Baksanıza o gün Adıyaman Havaalanı Atatürk havalimanı gibi, arı gibi çalıştı, geldi müritler, kaldı müritler, gitti müritler.

Bunlara kul köle olanlar, neredeyse Allah’a tapar gibi tapanlar var.

Ah Atatürk, ah! Neredeysen çıkıp gelsene!

*

Önümüzdeki yılın mart sonunda mahalli seçimler var ya, millet bakıyorum kıpırdamaya başladı. Buluşmalar, kapalı kapılar ardında görüşmeler, ikna odaları kurulurken pazarlıklar…

Büyükşehir senin, metropol ilçeler sizin, şu ilçe Mehmet’in, bu ilçe Hasan’ın, öteki ilçe Hüseyin’in… Babalarının malını bölüşür gibiler.

Düne kadar ilçesine yolcu taşıyan minibüs şoförü bile birden zengin oldu, belediye başkanı adaylığını düşünüyor açık açık! Kedi olmadan fare tutacak!

*

Bir kurumda gayri ahlaki, hukuksuz işler yapılıyor, gazeteci arkadaşımız da bunu deşifre ediyor, biri nevi ihbarda bulunuyor. Bilgilerini paylaşıyor kamuoyu ile, ertesi günü ilgili kurumdan ‘açıklama’ geliyor.

Yalan haber, alakası yok gerçeklerle. Kendini gazeteci zanneden biri…

Yok ya, vay be!

Peki o arkadaşımız kendini gazeteci sanıyor da, sen necisin, sen kimsin, kimin adamısın, kurumunda olanları neden gizleme gereği duyuyorsun. Etik olan bu mu, yoksa sorumsuz sorumluları cezalandırmak aklından geçmiyor mu?

Gerçekten gazetecilere gazetecilik ve ahlak dersi vereceğine bir aynaya bak istersen!

*

Yüzde 1 bile oyu olmayan tabela partileri de büyük oynuyorlar. Herkesin burnu havalarda, akılları Kaf Dağında. Bırakın il başkanlarını da, ilçe başkanları bile teçhizatları kuşandılar, seçim çalışmaları kapsamında hareketlendiler bile. Şimdiden hesap kitap işine daldılar.

Pahalı da olsa bulup yedikleri eti çok mideye indirdiler herhalde ki, kanları bitlendi.

Yüreğine baksan, kalıbına baksan, bilgi-birikimine baksan ilkokul talebesinden farkı yok, ama ili, ilçeyi yönetecek.

Ha, gerçekten partisinin oyu yüzde 1 olsa da, cesaretli, donanımlı belediye başkan adayları yok mu aramızda var, onları tenzih ediyorum. Ama öyle çapsızları, öyle karekökü sıfırları, öyle özgül ağırlığı olmayanlar var ki, terazinin kefesine bile koymaya gerek duymazsınız!

*

Şehrin dört bir yanında ağır hasarlı binalar yıkılıyor. Gazeteci yıkım firmalarını haberleştirmek isteyince de tepki görüyor, darp ediliyor. Haberciliklerine mani oluyorlar açıkçası. Yıkılıyor da su tutan yok. Burada da mı mafya var bilmediğimiz! Hani, enkaz kaldırılırken yerinde ayrıştırma yapılmayacaktı. Çürük binayı yıkanlar enkazdan önce demirleri, metalleri ayrıştırıyor bir kenara. Şirket misin oğlum! Hisse mi alıyor, paya ortak mısın!

Ne ayaksın sen!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol