banner1572

Yediği ayazı unutmadığını hepimiz biliyoruz.

Depremden sonra birçok insanımızın psikolojisi bozuldu. Eşini, aşını, işini, evladını kaybedenler kadar, hatıralarını da yitiren toplum ne kadar zamanda toparlanır, esnafı, sanayicisi ne zaman ayağa kalkar, bunu zaman gösterecek.

Aradan 18 ay geçmesine rağmen, biliyoruz ki bütün acılar bir gün geçer. Nerede, nasıl ve kimde ne kadar iz bırakır, bilemiyorsun.

Zaman geçiyor, bütün fotoğraflar sararıyor, yara kabuk tutup kapanıyor. Unutabiliyor muyuz, hayır! Bir sabah yine taze ekmek ister canın kahvaltıda. Bir fincan sade kahve. Demli bir çay ister akşam üstü olunca. Sokakta mevsimi fark edersin, aynada kendini.

*

Araya giriyorum, kıçını yıkmasını bilmeyip, bilgi-belge sahibi olmayanlar, bir kıçı kırık kamera, bir cep telefonuna çektikleri videolarla söz ve laf sahibi oldular. Ve gazeteci oldular sözüm ona!

Kimin ne çektiğini, ne acılar içinde kıvrandığını, neleri ve kimleri kaybettiğini, hangi acılara tanık olduklarını bir çeken, yaşayan bir de Allah bilir!

*

Şehri tanımakta zorlanıyoruz. Ne neredeydi, şu caddede hangi kurum, bu caddede hangi dostun işyeri vardı, unuttuk gitti. Depremin ilk günleri gelir aklına, o müthiş, o ‘kurtarın, kimse yok mu?’ çığlıkları kulaklarını tırmalar. Önceleri belli belirsiz bir hüzün çöker yüzüne, sonra gamzene kadar gülersin. Şarkılar mırıldanır, çekmecelerde renkli kalemlerini ararsın. Kuşlar gelir konar dallarına. Kırıldığın yerden çiçek açarsın.

Bütün acılar bir gün geçer. Ya da alışırsın!

Depremle yaşamaya alışacak mıyız, mecburuz!

*

Geçen hafta sonundan kalan birkaç cümleyi, birkaç anekdotu burada tekrarlama izin verin! Yine 6 Şubat sonrasına bir U dönüşü yapmak istiyorum.

Şehir yerle bir. ‘Kurtaran yok mu?’ çığlıkları inletiyor sokakları, caddeleri. Kurtarma ekipleri, kadını erkeği çığlıklara koşmak kadar kendi canını, kendi malını kurtarma derdinde iken, here ne hikmetse bir pet şişe su gündeme oturuveriyor. 

Bir kadın geliyor uzaklardan. Sipariş üzerine, önyargılı. Şehrin hafızası, kalbi, Trabzon Bulvarının başladığı noktadaki Belli Oteli altına doğru yürüyor, boyalı, nefret yüklü suratıyla öyle bir ‘Eyyy Mado, eyy Yaşar Pastanesi’ çekiyor ki, imdat bekleyenlerin çığlıklarını bastırıyor, zannedersin depremin suçlusu bu marka, bu asırlık firma.

*

Bir pet şişe suda fırtınalar kopartılıyor, tabi birileri emir vermiş, çekiyor, (hangi kuyruk acısı varsa) bağırıyor, payını alıp gidiyor, hediyelerle. Belki de uçakla!

Bağ evinde ağırladığı bayan gazeteciye neler söylettiriyorlar, neler. Kim ağırladı onu, ben değil. Çünkü Ahırdağı’nda bırakın bağ evini, bir çöpüm, bir dikili ağacım bile yok.

Başkalarının sahipli mallarına çöken, küfürlerle-zorbalıkla el koyan, büyük konaklar diken de ben olmadığım için rahatım.

Hiç ölmeyecekmiş gibi mağduriyetler üzerinden mağrurları oynayanlar…

*

MADO, Trabzon Bulvarındaki kalbi ‘Yaşar Pastanesi’ hedef tahtasına oturtuluyor. Birileri tetikliyor. Su fabrikası varmış, dağıtmamış. İnsanların canı gitmiş, malı gitmiş, çalışanları kayıp gitmiş hayattan, bir pastane parayla boğaca-simit sattı diye hedefe konuluyor, bir başka pastane kapıları kapattı, işyerlerini vatandaşa açmadı diye eleştiri bombardımanına tutuluyor.

İki-üç gün sonra, ki millet devletten önce sahadaydı, enkaza karşı savaş  halindeydi, kimsenin bir pet şişe su aklında değildi. İlk 2-3 gün parası olduğu halde harcayacak yer bulamayan, bayat ekmeği ıslatıp yiyen insanlar soğukta tir tir titrerken, su kimin aklındaydı?

*

Bazı sosyal medya maymunları türemişti, gerçi onlar hep vardı, tehdit ve şantajı meslek edinmiş bu mahlûkatlar, ‘bir pet şişe sudan ne olacaktı, niye dağıtmadı’ çığırtkanlığına soyundular, kumanda ile yönetildiklerinden, gizli odalarla semirildiklerinden, ceplerine harçlıkları ziyadesiyle konulanlar, kısa bir aradan sonra ne o firmaya yar oldular, sonra da utanmadan, sıkılmadan dün yerle yeksan ettikleri Mado’ya, Yaşar Pastanesine yılışmaya başladılar.

Tabi tutmadı. Kimse ihaneti kabul etmez!

*

Neymiş, Erdal Kanbur çorba kuyruğa girmiş, ağlamış. Ne yapsaydı ya, katıla katıla gülse, kahkaha mı atsaydı? O gün kimler ağlamadı, söyler misiniz? Analar ağladı, evlatlar ağladı, kuşlar, balıklar ağladı, eşler ağladı, çocuklar ağladı, memleket ağladı ve Türkiye ağladı.

Kaldı ki duygusal insandır Erdal Bey. Dokunsan ağlar, dokunsan duygu seline kapılır. Kim, kimler ağlamadı o günlerde?

O gün hepimiz zorlu bir kış geçirdik. Ne elektrik var, ne doğalgaz. Üzerimizde ceket yok, altımızda pantolon. O panik anında herkes ne bulursa üzerine onu geçirirken, ekmek ve su yok. İnsanlar can, canı derdinde. Malını, hatıralarını yitirmiş, Şubat kışında tir tir titrerken, işletmelerinde onlarca çalışanı hayatını kaybetmişken, zenginlerin, varlıkları saymakla bitmeyen fabrika – işletme sahipleri bir kırık çöp dağıtmazken, acılı, aç insanları bir kase çorba ile ısıtmazken, varsa yoksa Mado, varsa yoksa Yaşar Pastanesi ve bir pet şişe su.

İnsanları acıları ile baş başa bırakın! Acılar üzerinden, mağduriyet, ölümler, kayıplar üzerinden ne siyaset yapın, ne gazetecilik, ne de patronluk!

Sen, ben, hepimiz. Kışı geçirdik ama yediğimiz ayazı unutabilir miyiz?

Allah bir daha o günleri göstermesin, yaşatmasın!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner1413

banner1560

banner1574

banner1575