Öne Çıkanlar AK PARTİDE STK TEMAYÜLÜ DEVAM EDİYOR ŞEHİT KIRAÇ SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI SERİNLEMEK İÇİN GİRDİ ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI HEYETİ İLİMİZDEYDİ ASFALT KAPLAMA ÇALIŞMALARI HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR

Bu haber kez okundu.

AŞIK MAHZUNİ ŞERİF VE ABDURRAHİM KARAKOÇ’UN MAHKEMESİ

Avukat vekâleti aldıktan sonra hem yayınevine hem de Mahzuni’ye bir noter protestosu çekerek ne cevap geleceğini beklemeye koyulur. İki hafta sonra Mahzuni’den cevap gelmiştir. Özetle şöyle demektedir; 'Kitabı hazırlayan akademisyen arkadaşın hatasıdır. Benim bu durumdan kitap yayınlandıktan sonra haberim oldu. Sen bir Ağrı Dağısın Karakoç Baba, bense yanında küçük bir tepe. O kitaptaki bütün şiirlerin okkası darası bir ‘İsyanlı Sükût’ etmez. Boş ver mahkemeyi, hâkimi. Cezamı sen kes. Karakoç’un şeriatına boynum kıldan incedir'.

Ve bu satırların altında da muhteşem bir şiir:

KARAKOÇ BABA’YA...

'Elbistan yiğidi Karakoç Baba

Kumanyalar bizde azık değil mi?

Bizim yöremizin gerçek diliyle

Haksıza gözümüz kızık değil mi?

Atına binmeyi bilmeyen tatar

Kendi hayalinde ciritler atar

Beşimiz tok, on binimiz aç yatar

Böyle bir sisteme yazık değil mi?

Sülâlem sermemiş yırtılmış sergi

Vallahi dediğim değildir yergi

Hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi

Böyle bir adalet kazık değil mi?

Az değildir Karakoç'dan aldığım

Boşa mıydı Mahzunîlik bulduğum?

Sen, ben söylemezsek kurban olduğum

Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?'

Avukat Bey Abdurrahim Karakoç’un yanına varıp mektubu uzatarak:

'MAHZUNİ ŞERİF BENİ MAHVETTİ, SIRA SEN DE AĞABEY’

Karakoç mektubu eline alınca daha ilk satırlarında gözleri buğulanarak, mahcubiyetten elleri titreyerek okumaya başlar. Sıra şiire geldiğinde hisleri aynen satırlardaki gibidir.

Sanki bir bulut kaynadı Nurhak Dağları’ndan, oradan oraya savruldu ve gelip Karakoç’un başına çöreklendi.

Sadece elleri değil konuşurken sesi de titriyordu: 'Keşke bu işe avukatı, mahkemeyi, noteri karıştırmasaydık.'

Aşağıda adı geçen Abdurrahim Karakoç'un 'İsyanlı Sükût' şiiri:

İSYANLI SÜKÛT

Gitmişti makama arz-ı hal için,

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim,

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı,

Bir baktı konağa alttan yukarı.

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasın, sigara sardı,

Daldı, neden sonra garsonu gördü,

'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi masada unuttu çayı;

Kalktı ki garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı

'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım canevime döktüler ateş.

Sordum: 'memleketin neresi gardaş?'

'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden;

Salladı dilini, vazgeçti birden,

'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını."

17 Mayıs 2002’de Aşık Mahzuni Şerif’in ölüm haberini alan Karakoç’un dilinden şu sözler dökülür:

“Bir gün bu dünyadan adım silinir/Hani bizim Mahzunimiz derler oy!”

“Kıymetli hemşehrim Âşık Mahzuni adı unutulmayacak büyük bir ozan, türkülerimize kendi çeşnisini yükleyen büyük bir ses ve saz ustasıydı. Mahzuni’yi kimileri hiç anlamadı.. Kimileri de yanlış anladı. O bir Türkiye âşığı idi.. Memleket sevgisiyle karılmış mayası bazen köpürdü, taştı, dengesizliklere karşı sanatını kullandı.. Adam gibi adamdı..”

İKİSİ DE SAMİMİ, İÇTEN, İNANMIŞ GÖNÜL İNSANLARIYDI.

Abdurrahim Karakoç Mahsuni Şerif’ten 10 yıl sonra 7 Haziran 2012’de vefat etti. İki sevgi insanı buluştu. Bize de şiirleri, sözleri ve dağ gibi yüce gönülleri kaldı.

Rahmetli Abdurrahim Karakoç ve Rahmetli Âşık Mahzunî Şerif'e saygı ve minnetle.

(Alıntı)

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol