Yüzyılın depremiyle birlikte o hale geldik ki, insanlar neye karar vereceğini, ne yapacağını, nereye gideceğine dair fikir yürütmekte bile işkence çekiyor.

Çocukların yanında haberleri açamıyorsunuz. Gülümseyemiyor, kahkaha atamıyorsunuz. Gülmek haram sanki. Aş ve iş kaygısı ağır basmaya başladı. Hele şu enkazlar kalksın, hele şu çevre illerden gelen yardım kuruluşları, vakıflar evlerine dönsün, biz de acılarımızla baş başa kalalım, siz o zaman seyreyleyin cümbüşü.

*

Bu şehri terk etmek! Kimse keyfinden gitmedi uzaklara. Ben gidenleri kast ederek ‘tatil’ diye yazdım ama haksızlık etmişim. Ağır olmuştu, kabul ediyorum. Niyetim kimseyi kırmak değildi tabi. Kırdıklarım için özür dilerim.

Büyükler küçüklerin ısrarlı ‘şehir dışına gidelim’ taleplerine karşılık terk etmek istemedikleri memleketlerinde kalma niyetlerine tepki veremez hale geldiler.

Ama can da tatlı. Kimse canını sokakta bulmadı üstelik.

Gitseler bir türlü, gitmeseler bir başka dert. Hani türküde diyor ya, ‘gitmek mi zor, kalmak mı zor!’ aile büyükleri iki arada bir derede kalıyorlar. Gitseler nereye ve ne zamana kadar… İşleri burada, ekmek tekneleri burada, aile efratları burada.

*

İnsanlara hak vermiyor değilim. O anı, sabahın köründe yaşayan bilir… Kimse de canını yolda bulmadı. Ailesini, yakınlarını, aşını ve işi kaybeden insanlar, can güvenliği için ya kalıcı, ya kısa süreli olmak üzere şehirden ayrıldılarsa, bu onların tercihiydi.

Saygı duymak gerekirdi.

Neyse… İnsanlar canı derdi ile uğraşır, geleceğe dair düşünce setlerini kaybetmişken, bir de misyonerlik meselesi çıktı ortaya. ‘İSA SENİ SEVİYOR. Bu süreçte onun yardımı için dua edin!’ faaliyetlerine tepkiler çok. Emniyet tetikte şeklinde sosyal medyada paylaşımları gördüm. ‘İsa da bizim peygamberimiz, İncil de 4 kutsal kitaptan biri, sonra yardımın dini, ırkı olmaz!’ tarzında yaklaşımlar da olmadı değil.

Bu meselede hassas olmak lazım. Tahriklere ve provokasyonlara kapılmamak lazım! Kimse Müslüman mahallesinde salyangoz satamaz! Ne kadarsa, o kadar!

*

Neredeyse 3 haftayı buldu bulacak. 6 Şubat’tan bu yana şehir, özellikle akşam saatlerinden sonra hayalete dönüşüyor. Dışarıda kimsenin kaldığı yok. Karanlık, soğuk insanları tedirgin ediyor. Zaten belirli saatten sonra dışarı çıkma korkusu yaşanmıyor değil.

Özellikle mültecilerin yağmalamaya meyilli davranışları, onları daha da agresif, daha da cesaretlendirirken, zincir marketlerin fütursuzca boşaltılmasına, yağmalanmasına karşın baktım kimsenin gıkı çıkmıyor. Çünkü herkes kendi derdinde, kendi acısı ile uğraşırken, kimin neyi, nereyi yağmaladıkları çok da umurlarında olmadı. Hatta öyle ki, ‘oh, iyi olmuş!’ diyenler bile çıktı.

*

Çürük müteahhitlerin çürük apartmanları yüzünden can kaybının çok olması, insanları isyana kadar sürükledi. ‘Allah’larından bulsun, Allah da onların yuvasını başına yıksın!’ türü tepki koyanlar, haberleri dinlediklerinde birçok ismin kaçarken dahil, yakalanarak cezaevlerine gönderildiklerini öğrendiler.

İnsanların canını hiçe sayarak, çürük konutlar inşaa eden, konutları mezarlık alanına çeviren sözüm ona sahtekâr müteahhitlerin gerekli cezayı almalarını herkes istiyor.

Zaten Cumhuriyet Başsavcılığının ismini belirttiği suçlular tutuklanarak cezaevine kondular bile.

Zemin katlarda, daha çok alan açmak, daha çok müşteri alabilmek için kirişleri, kolanları kıranları da (bankalar, pastaneler vs…) Allah’a havale ediyorum.  

*

Deprem sebebiyle, kentte 82 ilin plakalı araçları yardıma koştular. En çok da Ankara Büyükşehir Belediyesinin tüm ekipmanı en çok göze çarpan kurtarma araçlarıydı. İllerden, ilçelerden gelen yardım araçları, dört bir yanda kurdukları çadırlarla insanları doyurdular, acılarını paylaştılar, bir nebze olsun umutlarını yeşerttiler.

Hangi şehirden, hangi dernek, hangi vakıf, hangi STK’dan olursa olsun, yardım konusunda adeta seferberlik ilan edercesine, seyyar eczane bile kurdular, açlığımızı giderip, susuzluğumuza damla oldular.

*

Zaman zaman acı, üzücü haberler de almıyor değiliz. Dostlarımız, meslektaşlarımız, arkadaşlarımız, yakınlarımız gitti bu alemden. Üzülsek, kahrolsak da hayat devam ediyor. Bize de kaybettiklerimizin telefonlarını rehberden silmek kalıyor. Şimdiye kadar kaç ismi rehberden sildim, aklımda kalmadı.

Aç ve açıkta kalan insanlar kadar, geleceğini, aşını düşünen esnaf muhtemelen ayakta kalabilen işyerlerini açacaklar. Netice itibariyle hayat devam ediyor, ölenle ölünmüyor.

Enkaz kaldırma çalışmaları bittikten sonra, çarşı-pazarın hayata geçeceğini düşünürken, gelecek ve iş kaygısı yaşayan insanların sayısının oldukça fazla olduğunu siz de biliyorsunuz, ben de…

‘Ne yaparım, evimi nasıl geçindiririm, ne yer, ne içerim!’ diye geleceğe dair kaygılarını dile getirenler, çaresizlik ve ümitsizlik girdabında dolanıp duruyor.

*

Son sözüm, para hırsı ile daha çok kazanmak, daha çok müşteri çekebilmek için, zemin katların kolonlarını, kirişlerini kesenler, insanları diri diri mezara gömenler, Allah’ınızdan bulun! O giden canların, milyarlarla konuşulan zararları, yıkılan hayallerin, giden umutların hesabını nasıl vereceksiniz!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol