“Her gün çevremizde giderek sayısı artan sorumsuz yetkilileri gördükçe, anında İbrikçibaşı hikâyesini anımsarım. Kendisine sağlanan görevden dolayı durumdan vazife çıkaran o kadar çok kişi var ki, bize hikayeyi paylaşmak düşsün.” diyen SANKO Holding Basın Danışmanı sayın Cengiz Halil Çiçek’ten aldım aşağıda okuyacaklarınızı.

Belki sizlere birilerini hatırlatır diye paylaşma gereği duydum. B:uyuruin!

*

Osmanlı zamanında paşalardan birisi bir akrabasını vakfa göndererek işe almalarını ‘rica’ etmiş. Eh, paşa rica eder de geri çevrilir mi? Ama işin kötüsü hiç istihdam imkânı yok. ‘Ne yapsak da bu elemana bir iş uydursak’ diye düşünürlerken birisinin aklına gelmiş ve ‘iyisi mi bunu camide ibrikleri doldurmakla görevli ibrikçilerin başı yapalım!’ demişler.

Bizim ibrikçibaşı işbaşı yaptığı günden itibaren başlamış caminin tuvaletlerinin kapısında ibrikçilerin doldurduğu ibriklerin başına bir sandalye atıp beklemeye. Ne zaman birisi ibriğin birini alıp tuvalete yönelse arkasından bağırırmış: ”Efendi, nereye gidiyorsun? Gel buraya!” diye.

Vatandaş geri dönünce de: “O ibriği bırak, yanındaki ibriği al!” diye seslenmiş emreder gibi.

Ve genelde de aralarında şöyle diyaloglar cereyan edermiş:

“Efendi, ibrikler arasında bir fark var mı?”

“Yook, hepsi aynı”

“Eee, o halde bizi ne halt etmeye yoruyorsun a teres?”

İbrikçibaşı horozlanmış, böbürlenmiş, sanki çok büyük iş yapıyormuş gibi; “Ulan, bizi buraya boşuna mı ibrikçibaşı yaptılar?” diye cevap vermiş.

*

Yorum mu?

Yorum size ait.

Çevrenize bir bakın, kendini olduğundan fazla göstermeye çalışan, gövdesinden kopuk, beyinden uzak nice baş’lar bulursunuz!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol