“Keşke faizlerin yüksekliğinden dolayı neredeyse durma noktasına gelmiş Maraş'taki tekstil fabrikalarının halinden de bahsetseniz.

Fabrikalar patır patır dökülüyor, batıyor! Şu an küçükler ve orta çaplılar gidiyor. Büyüklerin çatırdamasına birkaç ay var. Sesimizi duyursanız çok iyi olur!”

*

Yukarıdaki satırları ben uydurmadım, kafamdan senaryo yazmadım, birilerini incitmek için değil, uyarmak için duygularını, yarına dair endişelerini dile getiren okuruma cevap niteliğinde sizlerle paylaşmak istedim.

Aslında yukarıdaki kaygı, tedirginlik bana geleli bir aydan fazla olmuştu. Bekledim. Niye bekledim, ben de bilmiyorum. Fakat geçen hafta kıymetli bir meslektaşımla Türkoğlu’nda bir iplik fabrikasına gittiğimde duyduklarımız sebebiyle ismini bilmediğim yukarıdaki satırların sahibine hak verdim.

Çünkü gittiğimiz arkadaşı tanıyorduk. İşletmesini kapatacağını (geçen hafta Cuma günü) söylemişti. Hammadde sıkıntısı, çalışan işçi bulamaması, maliyeti etkileyen enerji girdileri, pazar payının tükenmesini gerekçe göstererek artık dayanacak güçlerinin kalmadığını söylemişti dostumuz.

Çekler geri dönüyor, alacaklar tahsil edilemiyor, bankalar sıkıştırıyor, alacaklılar kapıyı aşındırıyor, derken tahammül, sabır bir yere kadar, kapıya kilit vuruyor işletmeciler.

*

Deprem sadece hatıralarımızı, birikimlerimizi, canlarımızı almadı, aklımızı da aldı gitti. Nereye gittiğini bilmiyoruz üstelik. Ama bir şeyler gitti bu şehirden. İnsanlık gitti, merhamet, acıma duygusu gitti, Allah korkusu gitti, kul hakkı gitti beraberinde.

Küçük ölçekli işletmeler, tüccarlar, esnaf yanında bazı işletme sahipleri komşu illere ya da Mısır’a yatırımlarının yönünü çevirirken, şimdi size bir soru sormak isterim.

Para en çok kimi sever, ya da yatırımcı, girişimci en çok kime sığınır?

Parayı herkes sever de, paranın en çok kimi seveceğini herkes bilir, durup dururken, aklını oynatmadıysa ya beni sevecek değil. Para zengini, zengin de parayı sever.

Diğer soruya gelince, yatırımcı en çok güvendiği, koştuğu liman neresi?

*

Lafı uzatıp kafanızı karıştırmak istemiyorum.

Deprem sonrası birçok yatırımcı başka şehirlere göç eder, rızkını başka şehirlerde ararken, biz yatırım için bizim topraklarımıza gelenlere çemkirmeyi alışkanlık ettik galiba.

Başkalarına diz çöktürmeyi zenginlik, patronluk, (patron olsalar da satın alma sorumlusu, personel ve muhasebe müdürü olmaktan kendilerini kurtaramadılar) başkanlık zanneden zavallılar, şehre gelen, şehrin ve bölgenin en büyük sağlık tesisi, 300 yataklı  HG Hastanesine tavır almak bir tarafa, Üngüt’teki yolu, kavşağı diline dolayıp, aslında şehre bir başka zenginin, bir başka holdingin gelmesini hazmedemeyip, şehrimizi güvenli liman olarak, deprem sonrası en çok ihtiyaç duyduğumuz sağlık yatırımlarına katkı verenleri karşısına almak, bu şehre yapılmış en büyük ihanettir, kötülüktür.

Çünkü yatırımcı, para güvenli limanları sever. Kimse parasını sokakta bulmadı.

*

Belediyelerin görevi, yatırımcıların önünü açmak, varsa teknik sorunları onların çözümü için tüm imkanları seferber etmek, şehrin âli çıkarına yakışan, özellikle sağlık yatırımları büyük ihtiyaç olduğunda ki öyle, herkes dışarıdan gelen yatırıma, yatırımcıya kucak açar, açmalıdır.

Gaziantep’te olsa böyle büyük, böyle ciddi bir yatırım sahibine ‘devlet nişanı’ verirler, el üstünde tutar, varsa niyetinde başka yatırım, onun da hayata geçmesi için tüm imkanları seferber ederler. Bizdekiler gibi köstek olmak, kıskanmak, çemkirmek, itibarsızlaştırmak yerine başarı hikayesi yazmak için fırsat tanırlar.

*

Yok yolu hastane için özel tasarlanmış, yok böyle labirent gibi kavşak mı olurmuş, yok hastaneye kıyak çekilmiş, falan fıstık!

Bu yolun, bu kavşağın yapılması bir teknik mesele. Büyükşehir Belediyesinin uzmanları, teknik ekibi Karayolları Bölge Müdürlüğünün de bilgisini, onayını alarak, üstelik şehrimizin kıymetli mülki amiri Valimiz sayın Mükerrem Ünlüer’in de bilgisi dahilinde hayata getirirken, bırakın da HG Hastanesi için kıyak geçilmiş olsun!

Üngüt’e açılan koskoca bir Hastane, sağlık yatırımı, bakkal dükkânı değil. Üstelk de en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda açıldı, açılacak. Ambulansların, hastaların anında ve saniyesinde ulaşması için tasarlandıysa, düşünüldü ise bırakın da yapanları eleştirmek yerine alkışlayalım.

Ha, kaçak yapılar, kaçak yollar, kaçak ve ruhsatsız inşaatlar ise mesele, o zaman cam-kristal evde oturanlar başkasının evine taş atmayı aklından çıkartmalıdır.

Şaftı kaymadıysa, aklında zoru yoksa şayet!

Son sözüm, müzik değiştiğinde dans da değişir!  

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol