Allah yalanı sevmez, bazen kendi kendime bu soruyu sorarken, hiç ihtimal vermesem de Büyükşehir Belediye Başkanımız sayın Hayrettin Güngör’ün bunu hak ettiğini düşünmüyor değilim.

Sanki kendi istedi yalnız kalmayı. Bazı insanlar yalnız kalmayı severler, huzuru, sakinliği yalnızlıkta bulur, kalabalıklardan hoşlanmazlar. Ruhen ve bedenen dinlendiklerini düşünürler. Yalnız kalınca empati kurmak için zaman mı bulurlar, onu da bilemem işte! Hani o bir kitap yazılmıştı vakti zamanında, ‘İtibarlı Yalnızlık’ diye.

Ben yazmadım ama kimin yazdığını da hatırlamıyorum.

Acaba Başkan sayın Hayrettin Güngör o kitaptan, düşünceden mi etkilenmişti, esinlenmiş veya ilham almıştı da kendi kaderini kendi mi çizmişti.

Yalnız olmayı, yalnız kalmayı mı seviyordu da, 5 yıllık süre içinde yalnızları oynadı, kimsenin aklı yetmedi bu işe. Sanki şehrin yalnız kovboyu, şerifi. Sanki devlet sırrı gibi bir şeydi yaşananlar!

Kendisine ağabey tavsiyesi; biraz özeleştiri yapsa, empati kursa hem memleketim için, hem ruh ve beden sağlığı için iyi gelir!

*

Başkan Hayrettin Güngör, hataları, sevapları ve günahları ile çok tartışılan, çok da tartışılacak bir isim. Eksiklikleri yok mu, var. Daha koltuğa oturur oturmaz basın camiası ile muhtarlarla, spor ve iş dünyası ile çapraz ateşe tutulur gibi savaşa girdi mi, girdi. Toplumu geren açıklamaları olmadı mı, oldu. ‘Kimse benden bir şey istemesin!’ dedi mi, bal gibi dedi. Çalışanları ile hem yönetimsel hem ücret noktasında ters düştü mü, düştü. Ankara Büyükşehir Belediyesinin Dulkadiroğlu’ndaki koordinasyon merkezini görmezden gelmesi tepki yarattı mı, yarattı.

Haydi hepsini bir tarafa bıraktım, siyasetçi olabildi mi, tabi ki hayır! Ki bunu kaç kez canlı yayınlarda, yazılarımda, hatta daha geçen ay içinde makamında yüzüne karşı bile söyledim mi, söyledim. Şahitleri var.

İnat adam! Hizmette değil, dürüstlükte inat.

*

Haaaaa… Şimdi sıkı durun bakalım!

Bütün bunları, yani yukarıda saydığım olumsuzlukları neden uyguladı, neden itibarlı yalnızlık filmini vizyona soktu, sıra ona geldi.

Başkan sayın Güngör, koltuğa oturduğunda aldığı enkazı kaldırmakla uğraştı ilk aylarında. Çalışanların alacakları vardı, mali açıdan sorunluydu kurum. Bankalar kredi bile vermiyordu.

Ciddi bir mali operasyona gitti. Mali disiplini sağladı kurumda. Avantayı kesti, rantı bitirdi, ATM memurlarını hizaya soktu, kuruma çöreklenmiş, enerjisini ve heyecanını yitirmiş, verimsiz memurları emekliye ayırdı, piyasaya olan tüm borçları ödedi, her türlü tepkileri göze alarak doğrudur kimseye doğru düzgün randevu bile vermedi.

Ayağına taş değenin bile belediye başkanına çıkmak istemesi alışkanlığına son verince, Başkan Güngör de bizlerin alışılagelmiş belediye başkanı profilinden uzak görüntü verince, haliyle tekiler de peş peşe geldi.

*

Ekonomik ve mali krizleri aşınca, biraz rahatlayıp, ‘Oh be!’ bile demeye kalmadan deprem felaketi ile yüzleşince, al sana bir sıkıntı daha.

‘Memur kafasından siyasetçi olmaz!’ sözünü bilen de konuştu, bilmeyen de. Oysa bu şehir geçmiş senelerde çok amir-memur kafalı insanların ne kadar ciddi, büyük başarı hikâyeleri yazdıklarını unutmasın!

Depremin üzerinden 11 ay geçti. Allah var, avukatı değilim, olmaya da niyetim yok da, krizi iyi yönetti. Şehir bugün yeniden ihya ve inşa noktasında ciddi mesafe kat etti. Şehrin her tarafı şantiye alanına döndü. Koltuğa oturduğunda saçında bir tek beyazlık olmayan bu yalnız adamın saçları ağardı 5 senede.

Kurumun delikli kuruşuna halel getirmedi. Fırsatçılara, rantı düşünenlere fırsat vermedi, tanımadı. Dürüst oldu hep. Peki soracaksınız, ben sorayım o zaman, ‘Dürüst olmak başarmak için yeterli mi?’

Değil…

Önce bu gerçekte mutabık kalalım. Biz, bize hizmet edecek, halkı ile barışık, gönüllere dokunacak başkan istedik, Ulu Camiye imam değil.

Deprem sürecinde evi barkı unuttu. Sorunları, öncelik sırasına koydu, başardı da. Hadi bir örnek vereyim, senelerin ihmali, hep yazılan, hep konuşulan Önsen Köprüsü, bugün cankurtaran simidi haline geldi. Batı köylerini merkez ile birleştirdi, yakınlaştırdı. Diğer başarı hikâyelerini yazacak olursam sayfa uzar gider.

*

Ama yalnız adam, inat adam! Olmayacak duaya ‘Amin!’ demedi, işleri, sorunları sıraya ve rayına oturtmak anlamında kapıyı her çalana açmadı, açtırmadı, her iş isteyene ‘Tamam, merak etme, o iş bende!’ diye ümit vermedi, imar rantına göz yummadı, israftan kaçındı, Teras’ta (Pardon Şairler Tepesi) yemek yese, parasını cebinden ödedi, her talebe, her isteğe gözü kapalı ‘Peki, tamam’ demedi. Olumsuz, aksi, ters, yanlış giden ne varsa hepsine kırmızı kart gösterdi.

Onun için de sevilmedi. Anketlerde bile zayıf çıkmasının sebebi buna bağlandı.

Yahu emekliliği dolmuş kardeşini emekli etti, gözünü kırpmadan, acımadan!

Doğrudur, çalışanların maaşları, ücretleri ile oynanması, onların eyleme gidecek kadar ileri gitmesine gereke yoktu, o bakımdan çalışanlarının memnuniyetsizliği kurumun en ücra köşesine bile is gibi sindi. Yıka yıka gitmiyor.

Peki, bütün bunlar olurken, ağacın kurdu kendi içinde iken, siyasi muarızları, teşkilat yanında oldu mu, hayır!

Onun zayıf düşmesini, başarısız olmasını istediler.

O da yalnızlığı bu yüzden seçti? Pişman mı, değil.

*

NOT: Geçen perşembe günü, ikindi üzeri aradım, hem hayırlı olsun dedim, hem de ikinci dönem için koltuğa oturduğunda, yönetim anlamında bir daha dışarıdan onu-bunu getirmemesi tavsiyesinde bulundum. Bu şehrin evlatları varken, dışarıdan, başka şehirlerden yönetici getirmeyi zül sayarım, halkın da tepkisi bu yöndeydi zaten.

Kendisi de, ‘Anladım, tamam, peki, okey!’ dedi ve anlaştık!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol