
Sayın Üstat; aşağıdaki köşe yazımı da bilhassa 4. paragraftan itibaren takdirinize arz ediyorum. Gerçeği konuşmayan siyasilere tokat niteliği taşıdığını sanmaktayım. Okuma zahmetine katlanılacak olunursa, belki de “Değerlendirmeyi değermiş” dersiniz. Bu vesile ile selam ve saygılar sunuyor, başarılar diliyorum. Yazım şöyle başlamaktadır:
Olaylarla alaylar, gönülleri kalaylar;
İsabetli hizmetlere dileğimiz hayırlar:

Sayın okurlarım, 2 aya yakındır devam eden köşemin başlıktaki adı yerel bir gazeteden alıntı idi. Kelimeler hoşuma gitmemesi dolayısıyla, “Yanılan Bağdat’tan döner” ata sözü misâli onu kaldırarak, bu günden itibaren yukarıdaki şekilde değiştirdiğimi yüksek bilginize arz ederek yazıma başlıyorum:
-İzmir’in Karabağlar ilçesi 8. sınıf öğrencisi H. K. (14); tartıştığı öğretmenini, sınıfta bıçaklayarak öldürmüş.
-Sürpriz değil ki; Allah korkusundan, Peygamber aşkından, Kur’an, Din-İman ve insan sevgisinden, kısaca: bir müslümanın nasıl olması gerektiğinin özelliğinden yoksun yetişen bir gencin bu ve buna benzer suçu ve suçları işlemesi nerdeyse normal olaylara dahil oldu. Örneğin; geçen yıl, Kayseri’de bayram şekeri toplamak için evine gelen 3 kız çocuğunu bir kuzu keser gibi kestikten sonra, cesetlerini çuvala doldurarak başka bir şehre götürüp toprağa gömeni mi dersin.. 2 Yılı aşkın önce; bir üniversiteli kızın, prof. annesini bir koyun keser gibi kestiğini mi dersin. 20 Yılı aşkın önceydi; Egede, kapısı önünde oynamakta olan 1,5-3 yaş arası 2 kız çocuk kardeşi bir tavuk keser gibi keseni mi dersin…(Bu câni hapiste yatıp-çıktı içimizde dolaşıyor). Bunlar hep, komik kanunlarımızın ürünü ve gereğidir…Bunların, maalesef ve maalesef; Devletimizin hazinesinden bir koç gibi beslendikleri herkesçe malûm… Ama, yineliyorum sürpriz değil, İslâm Dininin buyurduğu emir ve yasaklarından yoksun yetişenlerin işledikleri cinayetlerden bel ki de % 5’i bile değil yurdumuz genellemesinde bu dediklerim...

Çokları hatırlar; Ankara ve İstanbul’da, 30 yılı aşkın önce, gençlerin sokağa dökülüp; “Hürriyet istiyoruz” diyerek yürüyüş yaptıkları, günün sorumlusu Süleyman Demirel’e bildirildiğinde, “Polis gerekeni yapsın” emri verecekken; “Sokaklar aşınmaz” dediği geniş yankı yapmıştı. Bu müsamahadan sonra terörün temeli atıldığı bilinmektedir…
Şimdi onların uzantısı gençler; silahlanıp dağa çıktılar, kahraman ordumuza, polisimize silah çekme ne ki, apaçık savaş açtılar. 30 bini aşkın gencimizin ölümüne sebep oldular. Masonlar defterinde kayıtlı olduğunu yalanlayamayan kendisi de, şimdi evinde krallar gibi balınan-yağınan beslenip ömrünün son günlerini yaşıyor, belki de gelişmeleri zihniyeti gereği tebessümle izliyor…”Ben de bunu bekliyordum. Dediğim oldu” diyor belki de… Böyle dedik ama, yine de merak ediyorum; o gün filizlenmeye başlayan terörü önlemediğine şimdi pişman oluyor mu acaba?

Yine merak ediyorum; affedilmemesi gereken bu davranışından dolayı sorguya çekildi mi, ya da çekilmeyecek mi acaba?
Köşkte kendisini ziyaret eden 120 kişilik biz Elbistan’lıya; “Gazetene Elbistan il oldu diye yaz. Bahara valinizi alıp geliyorum” sözü verip, yalan çıktığından dolayı, Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığım dava malûm. ( Dosya No.; 2008/242. Demirel’in Avukatı Sadık Avundukluoğlu)’nın katılımı ile duruşmamız görüldü, ancak karara bağlanmadı.5 milyar maddî, 5 milyar tl. manevi tazminat dava dosyamın tazelenerek yeniden duruşmamızın devamını sağlayacak Ankara’da ikamet eden tercihim fahri bir Avukat aradığımı daha önce de yazmıştım. Halen de bu arzuhalim geçerli. “Ben varım, gönder vekâletini, o dava dosyasını yenileyip duruşmaya girebilirim” diyen bir yiğit arıyorum. Bu bağlamda; Ankara Baro Başkanı Av. Sayın Metin Feyzioğlu Beyefendiden arz ve istirhamım; resmen bir avukat görevlendirme lütfünde bulunmalarıdır, mevzuatları müsait ise tabiî.. Gayem; yalanı sermaye yaparak siyasete soyunan, ya da soyunmayı düşünen, bu zihniyet ile zirveye tırmanma hastalığına yakalanan siyasilere bu ilginç davamızın bir ders olabileceğini düşünüyorum. Arzuhalimiz uygun görüldüğü takdirde, irtibat adresim:
Mehmet Göçer, Gazeteci-Yazar - Elbistan. Gsm.; 0 536 544 58 58.’dir.
Bitmedi yazıma devam ediyorum;
Bir de; “Avrupa Birliğine (AB) gireceğiz” diyerek idamın kaldırılması bu olayların korkunç şekilde çoğalmasına sebep olduğunu Türkiye’de bilmeyen yok. Kaldı ki, dünyanın en medeni ülkesi Amerika’da idam cezası var. AB ne oluyor, kim oluyor ki; böyle komik kanun çıkartmış? Ortak olmak isteyen ülkeyi de, alınması gerçekleşmeden mecbur ediyor, işin garip tarafı… Kaldı ki, kurulduğu tarih olan 1992’den beri Türkiye’yi buna mecbur etti. Halen de ortaklığa almadı… Üstelik alacağa da benzemiyor. Ayrıca, zinanın suç olmaktan çıkartılması da bunun diğer bir halkası olduğu herkesçe malum. Çünkü, AB’de, sözde nikâhlısı eşi, istediği erkekle birleşebiliyor. Doğacak çocuğun yok kendisinden, yok o dostu erkekten olduğu gam değil (!). Doğan çocuk, o ülkenin nüfus defterine kaydolacak, kendisinin de çocuğuymuş gibi görülecek ya.. O yeterli. Çünkü, o domuz eti yediği için izzeti nefsi ölüyor. Bundandır ki, kıskanma hissi-duygusu kalmıyor o insanların. Bu hal böyle.. Ne var ki, bu komik durum ve gelişmelere bakılırsa, yineliyorum bizim AB’ne alınmamız da zor gibi…
Pekî, artarak devam eden bu rezaletin, bu felâketin önünü alacak kimse yok mu? diye soruyoruz; TBMM’nin Sayın üyelerine. Keşke, yürek soğutucu bir cevap verseler diye de aklımdan geçmiyor değil. Milletimize kan kusturan bu fecaat keşke bir an önce önlense. Böylesi canilere yeniden ABD’de olduğu gibi o ceza gelse-getirilse. Zina da ağır suçlar içine alınsa..Hattâ, zina anında görünce ikisini de öldüren hiçbir ceza almasa…
Yâni meclis böyle keskin bir yasa çıkartsa. Yüce milletimizin büyük bir çoğunluğu, yüce meclisimizin Sayın üyelerini ayakta alkışlayacaktır kuşkusuz. İş ki bu sesi duyurmamızda… İş ki; yüce meclisimizin sayın üyeleri bu his ve duygumuza ortak olmalarında. İş ki; AB sevdalılığından vazgeçmelerinde. O da ayrı bir dert…





