Gönlümüzün Allah aşkı, Rasulullah muhabbeti ve Ehl-i Beyt sevgisiyle yoğrulduğundan bu yana bir başka hâl üzere ıssız yollarda şükrederek O’na doğru yürümeye devam ediyoruz. O andan itibaren gönlümüz harlandıkça harlandı, aşkımızın çerağı yolumuzu aydınlatan o kutlu kandildi. Usta ellerde şekillenen gönlümüze sırlar aşina olunca; gözüm Hz. Muhammed’im ve gözyaşım Hz. Ali’m oldu.
Ramazan ayına girmemize rağmen Anadolu da yirmi sekiz yıldır kardeşkanının döküldüğü bölücü terör örgütünün yapmış olduğu zulümler gün geçtikçe daha da vahşileşerek artmaya devam ediyor.
Böyle kutlu bir ayda yapılan bu zulümleri kalben destekleyip ve gönlünden gelerek dili ile ikrar eden bir mümin kardeşimin olduğu kanaatinde değilim. Çünkü mümin kardeşlerim iyi bilirler ki bu ayda indirilen kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerimde yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur.
“ (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” ( (Bakara Suresi), 185. Ayet)
Artık inananların düşünmesinin zamanı gelmiş ve hatta bu yapacağı düşünme eyleminin vakti çoktan geçmiştir. İlahi çağrıya kulak vermeyip nefsinin esiri olanlar yaptıklarının bedelini en ağır şekilde elbette ki hem bu âlemde hem de yarın huzur-u mahşerde ödeyeceklerdir.
Ey Kardeşlerim; siz hiç düşünmez misiniz? Günün beş vaktinde Rabbimin huzuruna çıkıyorsunuz. O’na secde ediyorsunuz. Beş vakit söz verip, sonra da sözünüzden dönüyorsunuz. İsrailoğulları'ndan ne farkınız kalıyor. Onlar Rabbim tarafından ayetlerle uyarıldığı halde yine bozgunculuk yapmaya devam ettiler. Aynı kaderi paylaşmak istemiyorsak layıkıyla kul olmanın ve tam bir teslimiyet içerisinde birlik beraberliğin, kardeşliğin, sevginin yeniden gönüllerde yeşerip kök salması için tavrımızı apaçık bir şekilde sergilemeliyiz.
“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” ( (Âl-i İmrân Suresi), 118. Ayet)
Anadolu’muzda binlerce yıldır kardeşçe yaşarken bizlere ne oldu ki ayrı gayrı olduk. İçimizde yanan bu fitne ateşini söndürmedikçe bu akan kan durmayacaktır.
"Yazıklar olsun, size de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?" ((Enbiyâ Suresi), 67. Ayet)
Ortadoğu’ya bakıp ibret almak dururken neden görmemezlikten geliyoruz. “Arap Baharı” adlı operasyonu başlatan şer odakları gizli toplantılarında Müslümanların hallerine bakarak kadeh kaldırıp zafer kutlamaları yaparken bizler neler yapıyoruz?
“Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?” ((Sâffât Suresi), 137. Ayet)
Ey Kardeşlerim!
Anadolu İslam’ın son kalesidir! Bu kaleyi dıştan fethetmeyi başaramayan Yahudi ve Haçlı Ordusu ne acı ki kardeşi kardeşe düşürerek içten zayıflatıp fetih etmek istiyorlar. Burada Müslümana düşen el ele vermek, kardeşlik bağını daha da güçlendirmek ve İslam düşmanlarına karşı birlik beraberliğimizi ilahi emirlerden feyz alarak daha da güçlü bir şekilde perçinlemek olacaktır.
“Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”( (Enfâl Suresi), 46. Ayet)
Ey Kardeşlerim!
Irak’ta yaşananları ne çabuk unuttunuz? Bir milyona yakın kardeşimiz katledilmedi mi? Yüzbinlerce mümin kadın tecavüze uğramadı mı? Irak talan edilmedi mi? Şu an basın yayından izleyip sadece dualarımızla destek olmaya çalıştığımız Suriyeli kardeşlerimizin hali ortada. Yine ne hikmettir ki yüz bine yaklaşan kardeşlerimize kapılarını açan ülkemiz oldu. Şunu iyi bilin ki yarın çok geç olabilir. Terörün ve terör örgütünün gerçek amacı gündüz gibi apaçık ortada iken destek vermek, onlarla birlikte hareket etmek, Allah’a ve Allah davasına ihanet etmektir. Allah’a isyan ederek zalimlerle birlikte mazlumlara, din kardeşlerine zalimlik yapmanın bedelini ödemeye göze alıp asi bir kul olarak Rabbinin huzuruna varmayı
“Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.”((Mâide Suresi), 51. Ayet)
1984 Yılından itibaren iç içe yaşadığım Doğu ve Güneydoğudaki kardeşlerimin çektiği acıları birebir bende yaşadım. Terör ateşinin ortasında kalıp firavunların karşısında Hazret-i Musa (A.S) olmayı arzulayan, hayatını ve ailesini ölümün ortasına atıp teröre karşı duran o kadar çok tanıdığım yiğit kardeşlerim var ki şaşarsınız. Onlar bedel ödediler. Onlar bedel ödemeye devam ediyorlar. Onlar tüm bu olumsuzluklara rağmen kardeşlik duygusundan zerre miktar da olsa taviz vermiyorlar.
Birlik beraberliğimiz için, kardeşliğimiz için ve Anadolumda kanın durması için Hazreti Nuh Nebi Türbesinde, Kırmızı Medresede dostların huzurunda, gönül erbablarıyla diz dize yaptığımız duaları, döktüğümüz gözyaşlarını hatırlıyorum. Gecenin bilinmedik vakitlerinde gönülden gönüllere uzanıp kardeşlik tohumlarını atıyor, yeşersinler, boy versinler diye gözyaşlarımla suluyorum. Üstat Muhammed Nurullah Seydam’la muhabbete dalıyorum. Medet ya Rabbim deyip secdeye kapanıyorum. Bitsin artık diyorum. Bitsin bu akan kanlar. Bitsin bu terör belası. Dinsin analarımın gözyaşları. Ağıtlar yükselmesin artık Anadolu semalarına. Bad-ı saba vakti zikre dalıyorum. Allah dostlarını yardıma çağırıyorum. Bir bir isimlerini zikrederek selamlar gönderiyorum. Bana bir muştu diyorum. Bu gecenin sabahı bayramımız olsun diyorum.
Ey Kardeşlerim!
Anadolum için, cümle mümin kardeşlerim için ve şehitlerimiz için gözyaşı döküyorum. Dört duvar arasından çıkıp Anadolunun dört bir yanında fitnenin karşısında, terörün karşısında gönülleri fetih eden gönül erbablarının, Allah dostlarının, asrımızın Mürşidlerinin, âlimlerinin, kanaat önderlerinin bu gidişe dur diyeceği o kutlu günü bekliyorum. O kutlu gün geldiğinde bizde tahta kılıçlarımızla yollarımıza düşeceğiz. Suskunluğumuz, suskun kalmamız ve kalem erbablarının, gönül erbablarının, muhabbet fedailerinin sessizliği isyanla eş değer değil midir? Ey gönül dostları nerelerdesiniz? Gönüllerimizi aydınlatan Mürşidlerimiz kalkıp sırlarınızla boğun artık şu cehaleti, ya da bitirin şu fitneyi. Bildiğinizi bilmiyoruz ama artık yetişin. Rabbim için yetişin.
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” ( (Tevbe Suresi), 23. Ayet)
Yoksa gelecek nesillerimiz bu fitneyle iç içe büyüyecek ve asırlık o kutlu kardeşliğimizi kaybedeceğiz. İşte o zaman belki de vatansızlığın ne demek olduğunu anlayacağız ama iş işten geçmiş olacak. Dergâhlar sofisiz, camiler cemaatsiz ve canlar cem olup semaha duramayacak. Artık birlik beraberlik adına, kardeşlik adına, ülkemiz adına, vatanımız adına rahatlığımızı bozup gelecek güzel günler için el ele vermenin tam zamanıdır. Artık şahsi geleceğimiz için duyduğumuz endişe ve kaygılarımızdan sıyrılmanın tam zamanıdır. Önce Anadoluda birlik olmazsa kâinatta dirlik olmaz.
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez." ((Tevbe Suresi), 24. Ayet)