Yeni yılın ilk yazısını, Gaziantep ve bölgenin hafızası, kıymetli meslektaşım aynı zamanda SANKO’nun gurur abidesi sayın Cengiz Halil Çiçek’in yazısı ile taçlandırmak istiyorum. Noktasına, virgülüne dokunmadan. Zira, duygularımıza tercüman olmuş, bir anlamda içini dökmüş, biraz sitem ile kahır ekleyerek geçen yıla ‘bay bay 2023’ derken 2024’ten ümitli olmayı yeğlemiş.

Ne diyelim, inşallah dediği gibi olur ve Rabbim herkesin gönlüne göre verir! İşte o enfes yazı…

*

Geçen yılın Şubat ayının 6’sında bölgemiz ve ülkemizin değil, adeta dünyanın dengesini bozan, on binlerce canımızı toprağın altına çeken, on binlercemizi evsiz ve işsiz bırakan, bir o kadarımızın da yaralanmasına yol açan, bazı dostlarımızın izini kaybettiren asrın felaketi, yani büyük depremi bizlere yaşatan 2023’ü uğurladık. Gidişin ola da dönüşün ve takipçin olmaya duası ile düşüncelerimi paylaşmak istiyorum!

 *

Depremdekiler başta olmak üzere, 2023 yılında kaybettiğimiz ve her biri değer olan ebediyete uğurladığımız herkese rahmet temenni ediyorum.

Cumhuriyetin 100. Yılını kutlayacağımız günü düşlerken, büyük acılar yaşatan 2023’ü “tarihin çöplüğüne attık” diyebiliyor muyuz? Diyemiyoruz. Depremde yaşadıklarımızı geride bırakabildik mi? Ya depremin izlerini silebildik mi?

Her zaman “bardağın dolu tarafı olduğunu unutmamalıyız”, “enseyi karartmamalıyız” ve “kuyruğu dik tutmalıyız” derim, yine diyorum ama söylediğime inanmakta güçlük çekiyorum. Çünkü, idrak ızdıraptır. Çünkü, herkes bilgisi ve görgüsü ölçüsünde acı çekiyor. Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolsa hesabı benden sorulmaz ama içimde taht kuran sorumluluk duygusu acı çektiriyor.

Gün içerisinde gündemin ve önceliklerin değişimi o kadar hızlı ki, sağlıklı ve mantıklı takibi ve yorumlaması bir o kadar zorlaşıyor. Bir ülkede gündemin bu kadar hızlı ve sarsıcı olması normal mi? Depremi unutturan, Cumhuriyetin 100. Yılını yaşadığımız 2023 yılında ülkemiz gündemi hangimizi mutlu ediyor? Aynı havayı teneffüs ettiğimiz 85 milyonun geleceğine hiç değer katmayan siyasi söylemler, artık yoruyor. Topluma ne kattığını anlayamadığım hızlı gündem, bir daha yaşayamayacağımız hayatımızın her birisi birbirinden değerli 365 gününü daha un ufak etti, hepimizi adeta sığlaştırdı ve sıradanlaştırdı.

Her yeni yıl sahtelik akan gülücüklerle gelir gelmesine de canımızı acıtarak, bizleri birer birer eksilterek gider. Yeni yıla yine heyecan duymadan adım atıyorum. Hemen hiç kimsede de heyecan göremedim. Yorulduk. Sağlıklı ve mantıklı düşünmek, adeta o kişinin tepkisizliği veya sağlık sorunu olarak değerlendirilmeye başlandı.

Doğum günleri ve yeni yıl bana her zaman farklı duygular yaşatır. Her doğum günü ve her yeni yıl aslında kaçınılmaz sona atılan 365 günlük bir çentik daha değil midir? Yaşanan süre, yaşanacak süreden düşüyor, yaşanması için kalan zaman kısalıyor ve tarihe not düşülen albümdeki fotoğraflardan eksilmeler hızlanıyor.

 *

Yahya Kemal Beyatlı ne diyor;

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan”

Ve ekliyor;

“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

*

Evet, giden gelmiyor…

Akraba ve dostları dönüşü olmayan yolculuğa uğurlamak için camiye gidişlerimiz sıklaşıyor, etrafımız sadece fotoğraflarda değil, hayatımızda da boşalıyor, bu da yalnızlaştırıyor ve yalnızlaştıkça kapanıyoruz. İletişimsiz ortamda boğuluyoruz.

Her yeni yıl, kaçınılmaz sona biraz daha yakınlaşmak demektir. Ölüme hızla yol alırken, ilginçtir; bu sonun dönüşü olmayan kilometre taşı her yeni yılı sevinçle, mutlulukla, coşkuyla karşılıyoruz. Yeni bir yıla daha girdik, yeni mutluluklara kucak açtık derken, kaçınılmaz sonu kimimiz maraton, kimimiz Amok koşucusu gibi yıkıp, döküp, yakarak bitiş çizgisine ulaşmaya çalışıyoruz.

*

Her geçen yılı “kurtulduk” düşüncesiyle uğurlarken, bizim için kurulan zembereğin boşalmaya başladığını, kalbe enerji, yüreğe sevgi, bedene sağlık, beyne mutluluk sağlayan hatlara bağlanan devre kesici sayacın hızla geriye saydığını anlayanımız var mı? Her yeni yıl ömür sermayesinden götürüyor. Geride bıraktığımız süre belli, kalan süreyi bilenimiz var mı? Belki o gün, bugündür.

Dünyanın değişmez kuralı; az olan kıymetlidir, değerlidir. Doğada az bulunan, zor elde edilen her şey pahalıdır, kıymetlidir, değerlidir. Hangimiz yaşanacak sürenin ne kadar kaldığını, önümüzdeki dönemin yaşanandan daha mutlu, huzurlu, sağlıklı olacağını söyleyebilir? Hiçbirimiz. Bilemediğimiz için kıymetini bilmeliyiz, her anını en güzel, en verimli, en başarılı, en mutlu şekilde yaşayarak değerlendirmeliyiz. Hatta hayatımızda bundan sonrasını daha çok, daha güzel, daha sağlıklı, daha mutlu gibi pekiştirmelerle başlayan cümlelerle yaşamalıyız.

Yeni yılımız kutlu, kalan günlerimiz mutlu olsun.

 *

Yüreğimizi acıtan 2023’ü Hazreti Mevlâna ile uğurlayalım;

“Düne ait ne varsa söylenmiş ya da söylenememiş,

Bıraktım hepsini orada

Çünkü şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Her gün bir yerden göçmek

Ne iyi

Her gün bir yere

Konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan

Akmak ne hoş

Dünle beraber

Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa

Düne ait

Şimdi yeni şeyler

Söylemek lazım

*

Peki, 2023 hiç mi güzellik yaşatmadı? Yaşattı. Yokluk ve yoksunluk içerisinde, umudunu kaybetmiş milletine istiklali aşılayan Ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde, zorluklar aşılarak ilan edilen Cumhuriyetin 100. Yılını, halkın coşkulu katılımı ile kutlamak, kurucu değerlerin toplumdaki sahiplenilmesini göstermesi açısından gururumuz oldu. 2024, selefini aratma, bize yeter.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol