Özel hastaneler ile ilgili çok yazı yazdık, yazdıklarımızla kaldık. Vatandaşın sağlığından çok cüzdanına göz diken sağlık kurumlarını eleştirirken, bizleri takip edenlerin de olumlu yorumlarını aldık.

İnsan sağlığının her şeyden önemli olduğuna vurgu yaparken, toplum ve insan sağlığını hiçe sayan, sözde sorumlu sorumsuzlar, insanlara yaşattıkları ile ‘yuh!’ dedirtiyorlar, dedirtmeye de devam edecek görünüyorlar.

Zihniyet aynı, kafa değişmiyor.

*

Haberi genç gazeteci Furkan Tuğrul yapmış, (belgeleriyle) sayfamızda iznini alarak paylaşmıştım. Baktım paylaşmakla olmayacak, köşe yazısı ile ilgilileri, etkili ve yetkili isimleri, kurumları uyaralım dedik.

Depremin vurduğu şahsım şehrinde, İstasyon’da yaklaşık 2 yıl önce hizmete giren Sular Akademi Hastanesi ile ilgili çarpıcı bir iddia incelemeye alınmış. Depremde yıkılmayan hastane binasında jeneratörün devreye girmemesi sebebiyle, tedavi altındaki 7 bebeğin yaşamını yitirdiği öne sürülürken, iddia ile ilgili olarak Savcılık soruşturma başlatmış.

Adalete güveniyoruz.

Bununla kalsa yine iyi, ikinci bir şok dalgası gelmiş arkasından. Soğuk algınlığı için kesilen hastane faturası da ‘yuh!’ dedirtmiş.

*

Daha önce de yazdık. Özel hastaneler soygun yeri. Allah düşürmesin, yokluklarını da vermesin diyeceğim ama devlet hastanelerini burnumuzla iten bizler, özel hastanelere gitmeyi marifet sanıyoruz. Devlet hastanelerinin suyu mu çıktı derseniz, ona da geleceğim.

Özellikle Necip Fazıl Şehir Hastanesine.

Yüksek tedavi ücretleri ile insanların cebini yoran, delen özel hastaneler, bir baş ağrısı için, bir vermidon için ne kadar tahlil varsa yaptırıp faturaları şişirirken, hiç mi Allah’tan korkmazlar!

Neyse, siz sevgili Tuğrul’un detaylı haberini okuyun, yorumu sonraya bırakın!

*

Önce Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesinden söz edeyim.

2013 yılında su havzası ve fay hattı üzerine kuruldu. Sağlık sendikasının itirazlarına rağmen, yerel basının uyarılarına rağmen ahbap çavuş ilişkileri sonucu, bir yakının arsası değerlensin, para etsin diye buraya kuruldu.

Yer altından geçen enerji hattı, yağmur yağdığında su baskınına uğruyor ve sürekli arızalanıyordu. Depremle birlikte, yani 6 Şubat’ta elektrik hatları kesildi, jeneratör devreye girmedi. (Sular Akademi Hastanesinde olduğu gibi)

Yoğun bakımdaki 80 hasta oksijensiz kalarak hayatını kaybetti. Hastanenin şehir merkezindeki ek binası ise 2012’de verilen ‘depreme dayanıklı değildir’ raporuna rağmen güçlendirilmedi, ‘ödenek yok’ denilerek depremin gelmesi beklendi dört gözle! O gün 8’i hemşire, 72 kişi can verdi.

*

Arsalar kaydırılarak şehrin çıkışına yapılan Necip Fazıl Şehir Hastanesi (Önce adını ‘Bölge Hastanesi’ koydular, baktılar tutmadı, olmadı, şehre çevirdiler)

Ot bitmeyen, yola uzak yerdeki arsalar altlarına teker takılarak mevcut yere taşınırken, mahkemeler sürüp gitti. Hak, hukuk, adalet yerlerde süründü.

Kul hakkı mı dediniz, neydi o, duyamadım! 

Su havzası, tarla üzerine kurulduğu için, zemin katlarını sürekli sular bastı. Haberlere konu oldu, unutuldu. Ama zemin katların suyu hiç eksik olmadığı gibi, tıbbi cihazlar da zarar görse de, etkili ve yetkili isimler kayıtsız kaldılar.

Allah var, İl Sağlık Müdürü Ali Nuri Öksüz ve Hastane Başhekimi Vehbi Şirikçi hassasiyet ve özen gösterdiler, ama çabaları yetmedi. Yoksa iyi niyetli olduklarından kimsenin kuşkusu yoktu. Yapacak bir şey olmayınca, zamanında yapılmış, en büyük sağlık kuruluşu diye halkın hizmetine açılmıştı.

Depremde zarar gördü hastane. Zemin yine sular içinde. Acil ve hastanenin içi kırık-dökük, paramparça.

Bilim ve deprem göz önünde iken, tuttular bir de yanına ‘Doğum Hastanesi’ inşaatı başlattılar. Felakete davetiye çıkartır gibi, ‘gel, gel’ der gibi. Bilim ile, deprem ile dalga mı geçiyorsunuz? Fay hattı sizin nerenizden geçiyor acaba?

Hani her şey insan içindi?

*

Gelelim 12 Şubat Stadyumu meselesine. Bu haberi de hafta başında MANŞET GAZETESİ verdi.

Hafta içinde toplu taşıma aracı ile yanından geçerken gördüm gözümle. Yıkılmış, paramparça…

Vakti zamanında güçlendirilmişti. Yaklaşık 8 milyon lira gitmişti cebimizden.

Kahramanmaraşspor’un maçlarını nereye oynayacağı gündem konusu olur, tartışılırken, bir akademisyenin verdiği çürük raporunun revize edileceği söylendi çokbilmiş siyasilerce.

Hiçbiri olmadı. Takımın da geldiği yer belli.

Maraton tribünü yıkılarak, sözüm ona maçların oynanmasına hazır hale getirilecek, çelik konstrüksiyonlarla güçlendirilecek, maçlar oynanacaktı. Dünyanın parası gitti ona da. Ama o da yıkıldı, paramparça…

Şeref tribününü olduğu bölüm sağlamdı. Ama sağlam olmayan bir şey vardı bu şehirde, ‘Suçlu ayağa kalk!’ diyorum da, kimsenin kıpırdadığı yok!

Bu şehir sahipsiz, bu şehirden bir şey olmaz diyoruz da inanmıyor kimse!

*

Nokta koyacak olursam, biz kimseye; ‘Sen sağlık müdürü, sen hastane başhekimi, sen siyasetçi, sen belediye başkanı, sen inşaat mühendisi, sen imar müdürü, sen harita mühendisi olamazsın!’ demedik ki.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol