Artık çalıştığın kurum HaberTürk’te de göremez olduk seni. Neredesin büyük sunucu, büyük program yapımcısı, büyük muhabir!

Neredesin?

Kayıplara karıştın birden? Yoksa Amerika’ya, eşinin yanına mı gittin?

Yoksa mensubu olduğun kurum seni işten mi attı bilemiyoruz tabi, ama yokluğun hissediliyor her fırsatta. Ne zaman ekranı açsam, ‘Acaba bugün görür müyüm, programını izler miyim, ünlü yorumlarını dinleyebilir miyim?’ diye meraktan çatlıyorum valla!

Hatırlar mısın, unutmadıysan, aylar önce, konuşmuştum seninle, beni programına davet edecektin, (söz vermiştin üstelik koyu koyu) Kahramanmaraş’ın deprem acısını anlatacak, o yerden yere vurduğun dünya markası büyük marka ve firmaları anlatacaktım sana.

Daha doğrusu tüm izleyenlere. Tüm Türkiye’ye.

*

Davet etmedin, çağırmadın. Buna gerek kalmadı herhalde ki, sen de yoksun artık HaberTürk’te. Nereye gittiysen!

Bak, sen Kahramanmaraş’ı, acılarımızı, kaybettiğimiz hatıralarımızı, enkaz altında kalan eşimizi, evlatlarımızı, torunlarımızı, ana ve babalarımızı, dede ve ninelerimizi sen unuttun ama biz onları unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız da.

Seni de unutmadık, unutmayacağız Nagehan hanım.

Ne seni, ne seni yönlendirenleri unutmayacağız Nagehan hanım.

*

Bir geldin, ortalığı devirdin, kırdın döktün her şeyi. İşyerleri yıkılmış, çalışanları ölmüş, yakınlarını ve çalışanlarını enkazdan kurtarmak için uykusuz geceler geçirmiş marka ve firma sahiplerine yaptığın o meşhur, ‘Ey Mado!’ höykürmeni unutmadı Kahramanmaraş halkı.

Bizi toplum ile karşı karşıya getirdin, aramıza akara kediler soktun!

Oysa gelip o insanlara bir sorsaydın, ‘Ne yaşadınız, nasıl oldu, acınız var mı, çekirdek aileden kaybettikleriniz oldu mu?’

Gelmedin, sormadın Nagehan hanım. Acılarımıza ortak olmak varken, sesimizi tüm Türkiye’ye net ve objektif olarak duyurmak varken, sen başka kulvarlarda gezindin Nagehan hanım.

Yıkık, dökük, enkaz altındaki Trabzon Caddesinde, Yaşar Pastanesine doğru adımlayarak, ‘Ey Mado, niye su dağıtmadın, niye insanlara bir tas çorba ikram etmedin, niye, neden, niçin!’ diye yüksek perdeden bağırdın, çağırdın.

Sonra da çekip gittin Nagehan hanım.

*

Yıktın, kırdın ve döktün de, ne geçti eline?

İnsanların acılarını mı dindirdin, yüreklerini mi soğuttun, enkaz altında kalan hatıraları yeniden insanlara geri mi verdin? Yakınlarını kaybedenleri enkazdan kaldırabilmek için uyumayan, yıkık altında kalmayı göze alarak cesetlere ulaşmaya çalışanlar seni unutmayacak Nagehan hanım.

*

Bir insan birine para verir alacaklı olur, bir insan birine mal verir alacaklı  duruma geçer.

Ama sen kara vicdanınla, önyargılı halinle, kiralanmış linç girişiminle, bilmeden, araştırmadan, birilerinin yönlendirmesi ile acımızın üzerine acılar kattın.

Biz yeniden ayağa kalkarız, biz yeniden diriliriz, biz yeniden hayata döner, normalleşiriz de, acaba sana hakkımızı helal edeceğimizi düşünüyor musun Nagehan hanım!

Bu şehre, bu kadim şehrin insanlarına, yaraladığın, gözden düşürmeye çalıştığın (ama gücün yetmeyecek) marka ve firmalarına bir özür borcun var Nagehan Alçı.

Yazıklar olsun sana!

*

NOT: Bu meseleye ilişkin bir sonraki yazımın başlığı şu; ‘Yiğit düştüğü yerden kalkar!’

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol