Toplumun vazgeçemediği alışkanlıkları, gelenekleri, kendine özgü kırmızı çizgileri var. Biz toplum olarak genellikle; terzimizi, berberimizi, hamamımızı, otobüs firmamızı kolay kolay, çok kayda değer bir hadise yaşanmadıysa terk etmeyiz, bırakmayız.

Mahalle arkadaşlarımız ile senelere sığan hatıralarımız olur. Ki buna çocukluk arkadaşlığı da diyebiliriz!

Derken okul çağı, sınıf, okul arkadaşlarımızın hayatımızdaki yeri ayrı olur.

Sonra askerlik çağı gelir peşinden. Rütbeniz ne olursa olsun, vatani görevinizi nerede yaparsanız yapın, askerlik arkadaşı yaşamınıza sığan en kalabalık  hatıraları içerir.

Ve nihayetinde iş arkadaşı. Bir işe girersiniz, ekmeği, parayı, zamanı, acıyı-tatlıyı paylaştığınız yaşam, size unutulmaz günleri, haftaları, ayları ve yılları yüreğinize biriktirir.

Başınızdan çok şey geçse de, bu arkadaşlık çağları, sizde iz bırakan isimleri unutamazsınız! Her biri ayrı bir hatıra birikimi… Hani şu ‘Yazsam roman olur!’ dediğiniz felsefe…

Kader arkadaşlığı, yol arkadaşlığı vs.. Yaşamdan kesitlerin bir başka güzergahları.

*

Deprem ve evlerimizin hasar görmesi sebebiyle gündüz ve gecemizin çoğu  Çukurova Anadolu Lisesi bahçesinde geçiyor. Hava Kuvvetlerinin değerli komutanları, özveriyle çalışan, askeri disiplin çerçevesinde sorumluluklarını  yerine getiren, Mehmet, Sadi, Sami, İbrahim, Al Osman ve Caner komutanlar, bu hatıralara eklenen son isimler oldular. Bu süreçte edindiğimiz en candan, en samimi dostlarımız oldular. Ayrıca tavuğu ile komutanların dilinden düşmeyen Niyazi, bahçenin müdavimlerinden Nuri ile edindiğimiz arkadaşlıklar unutulmayacak kadar büyük, anlamlı.

Bu dostlara yürekten teşekkür ediyorum.

*

Cumhuriyet tarihinin en büyük depremini yaşadık. Maraş bize mezar oldu. Patlıcan ve marul tarlalarına, suyun ve fay hattı üzerine apartman dikip, rant sağlayan sözüm ona çapsız müteahhitler, malzemeden çaldılar, bize başımızı sokacak ev değil, mezar yaptılar. Allah onları bildiği gibi yapsın! Müteahhit dediğin çok kişi demirden, çimentodan da anlamaz! Ama sorsan, müteahhit!

Rabbim bir daha göstermesin!

İnsanlar acılarını içlerine, yakınlarını toprağa gömseler de yaşam devam ediyor. Kimimizin evi, işyeri yıkıldı. En sevdiklerini, arkadaşlarını, birinci derecede akrabalarını ve komşularını kaybetti. Hatıralar enkaz altındaydı.

Kimimiz barınma ihtiyacını temin için okullara, camilere doluştu, kimimiz de üzerlerinden atamadıkları psikoloji sebebiyle araçlarında kalmayı tercih ettiler. Hava soğuk, sabah geç olurken, insanlardaki çaresizlik, ümitsizlik her geçen gün artışını sürdürüyor.

Bu arada, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünden geldiğini söyleyen toy, çaylak inşaat mühendisleri, konutların içine bile girmeden, kolonları kontrol etmeden, dışarıdan aldıkları bir demir-çimento numunesi ile hasar tespiti yaptı. Sağlam binalara ‘oturulamaz, çok hasarlı’ raporu verdiler ve barkotları yapıştırdılar.

Zaten psikolojik olarak travma geçiren, geleceğe dair endişelerle ne düşüneceğini, neye karar verip, nereye gideceğini bilemeyen insanların sinir katsayılarını daha da artırdılar.

*

Misyonerlerin şehirde cirit attığına dair sosyal medyadaki yazışmalara, paylaşımlara bakıyorum. Bu meselede düşüncelerine itibar ettiğim kıymetli araştırmacı yazar Mehmet Işık, ‘Misyonerler vazifesini yapar. İşin doğası bu. Senin hak olanı anlatamadığın zaman boşluğu ya misyonerler doldurur ya da İslami gözüken tarikat ve cemaatler. Akıl ve bilim dini İslamı anlatamamış olan Diyanetin vebali, bu toplumun bu noktaya gelmesinde çok büyük!’ demişti.

Haklı… Siz bir işi başaramazsanız, size ait sorumluluğu yerine getiremezseniz, birileri gelir, o boşluğu doldurur. İster misyonerler olsun, ister tarikatlar, ister cemaatler. Zaten bu ülkenin başına ne geldiyse, bu sapkın düşünceler, samimi inançsızlık ve doldurulamayan boşlukların başkalarınca devreye sokulmasından geldi.

2016’daki 15 Temmuz darbe girişimi, bunun en belirgin örneği. Bereket versin, millet iradesi, sağduyusu galip geldi de, şerefsizler emellerine ulaşamadılar.

Dikkat ettim, aşevleri önünde sıra beklerken, çadırlarda karnınızı doyururken, bazı cemaat mensuplarının (ki kılıklarından belli) kendi tarikatlarını, kendi düşüncelerini kuyrukta bekleyen insanlara empoze peşindeler.

Süleymancılar, Menzil gurubu vs..

*

Geldim tekrar deprem arkadaşlığına…    

Hayatımıza yeni girdi. Depremle birlikte… Okullarda, camilerde, ya da vakıfların, derneklerin, hayır kurumlarının yardım çadırlarında rastladığımız, artık bizden biri olarak gördüğümüz deprem arkadaşları girdi hayatımıza. Dikkat edin, zengini de, fakiri de, garibanı da, X veya Z partilisi de aynı ateşte ısınırken, edindiğimiz deprem arkadaşları, ateş etrafında artık spor, siyaset devre dışı kaldı.

Başka başka şehirlerden gelmiş kurtarma ekipleri, askerler ile ateşin etrafında geçmiş hatıralar canlansa da, neredeyse onlarla bırakın deprem arkadaşlığını, akraba olmuş kadar samimileştik, yakınlaştık. Birbirimizin ismini, ne iş  yaptıklarını, memleketlerinin ne olduğunu öğrendik, telefonlarını aldık. İletişim kuralım diye…

Birkaç gün seçim 14 Mayıs’ta yapılacak mı, yapılmayacak mı tartışması yaşandı, haberlerde dinledik, bakıyorum o da devre dışı. Artık insanlar evlerimize ne zaman geçeriz, ne zaman hayat normale dönerin düşüncesi içinde.

Aş ve iş zamanı. Çünkü hayat devam ediyor.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol