Aslında 10 Ocak Gazeteciler Günü sebebiyle bir araya gelmiştik Şairler Tepesinde. Maşallah kalabalık. 100’den fazla gazeteci(!)

Öğle yemeği esnasında Başkan Mustafa Buluntu’nun OSB, ihracat rakamları, havaalanı, yılan hikâyesine dönen ILS cihazı, depremle birlikte sanayicilerin son durumları hakkındaki açıklamaları, çatal-kaşık ve bıçak sesleri arasında kaynadı gitti.

Kimse dinlemedi, dinlediğini zannedenler de bir şey anlamadı. Aslına bakılırsa kendisinin de bu gerçeğin farkında olduğunu düşünürken, soruların da ne tadı vardı, ne tuzu, sırf ismini duyurmak, bazı kesimlere mesaj vermekti niyetleri.

Aynı şey, hafta içinde KSÜ Rektörü Prof. Dr. Alptekin Yasım’ın akşam yemeğinde yaşandı. Rektör konuştu, kendisi dinledi. Bir de yanındakiler. Yemekli toplantılarda yapılan konuşmaları dinleyen olmayınca, her şey oldu bittiye getiriliyor.

*

Yeniden Teras… Yemekli 10 Ocak Gazeteciler Günü programı, bir ‘icraatın içinden’e döndü. Döndü de kim ne anladı.

Keşke gazetecilerin gününde gazetecileri de yanına alsaydın, (kendi yönetim kurulu üyelerinizle protokol oluşturmadan) onlara da söz hakkı verseydin sohbetin başında toplantı da bir anlamda amacına ulaşmış olacaktı.

Dinleyen yoktu ki. Herkes kendi dünyasında dedikodu yaptı, en çok da büyükşehir belediye başkanı kim olacak sorusuna cevap aradı, Hayrettin Güngör ile Fırat Görgel fısıltıların, dedikoduların ana sermayesini oluştururken, Mustafa Buluntu’nun sözleri havada kaldı, çatal bıçak ve kaşık sesleri arasında kaybolup gitti.

*

Madem mesele 10 Ocak çalışan gazeteciler günüydü, madem onların adına idi toplantı, tutuyor bilindik, bilinen, ama hiçbir zaman çözüme kavuşamayan sorunların tekrarı ile söylenenler.

Kimse ciddiye aldı mı, almadı. Sorulara bile cevap verirken inandırıcılığı yoktu söylenenlerin. ILS cihazı için aylardır, senelerdir aynı hikâyeyi dinledik ve ezberledik. Netice, sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Hani en büyük, en çok işçi çalıştıran işletmenin patronu üstlenmişti meseleyi. Hani ihaleyi üzerine almıştı. Fos çıktı, kendince şov yaptı.

Gelen bakanlara, üst düzey siyasetçilere yaranmak içindi hepsi. Onara selam verildi, mesaj verildi, izzet-i hürmetleri iletildi, laf salatasından ibaret vaadleri, göz boyamaları, gelenlerin ve bu şehrin insanlarının gazını almaktan öteye gitmeyen sözüm ona sorumluluk duyguları, unutuldu gitti.

Sanal başarı hikâyesi yazıldı bizlere. Biz de koyun gibi dinledik, yemeğimizi yedik, pişmiş kelleler gibi sırıtarak teşekkür ettik.

*

Sonra içimizden birinin apdal gibi, cingan gibi (çingene) işletmelerden, patronlardan sözüm ona destek istemesi, gazetelere para vermelerini istemesi tam bir rezaletti.

Bizi paragöz haline getirdiler. Bizim adımıza bizi rezil ettiler.

Bizi dilenci kılığına sokup iki paralık ettiler.

Sonra biri çıkıyor, güya soru soracak, işçilerin asgari ücretle geçinemediğinden dem vurup, işletme sahiplerinin asgari ücret üzerinde çalışanlara ücret vermesini istiyor, emreder gibi.

Asgari ücret bir hükümet politikası. Depremde işletmeler ciddi zarar gördü, bir çok fabrika kapandı, yangında zarar gördü. Bazıları aldıkları yara yanında çalıştıracak işçi bulamadığı için kapasite küçülttü. Patronlar zaten asgari ücret artmasın diye yağmur duasına çıkar gibi asgari ücret duasına çıkarken, maliyetleri daha fazla artırmamak adına kendilerini yırtarken, kimin-kimlerin adına konuştuğu belli olmayanlar, sanki fabrika sahiplerinin malının ortağı imiş gibi bol keseden para vermesini istiyor, talep ediyor.

*

Haa, asgari ücret bir işçinin geçimini sağlamak için yeterli mi, tabi ki değil. Patronları savunmuyorum. Zaten işletme sahipleri, ellerinde kalan, çalıştıracak işçi bulamayan patronlar, mevcudu korumak, işletmelerini ayakta tutmak, taahhütlerini yerine getirmek düşüncesiyle asgari ücretin üzerinde maaş veriyorlar.

*

Mustafa Buluntu başkanın iyi niyetinden kuşkum yok. Madem toplantının amacı 10 Ocak çalışan gazeteciler günü, o halde sırça köşke çekilir gibi, kendinize protokol oluşturup yan yana oturacağınıza, yönetim olarak gazeteci arkadaşların arasına serpme kahvaltı gibi dağılıp, (Sadi Kır hariç) onlarla halvet edilseydi, onlarla medyanın, şehrin sorunları tartışılsaydı, amacına ulaşmış olurdu, daha samimi ortam oluşurdu.

Enerji yoktu, sinerji oluşturulmadı. Günü kurtarmak, basın ile bir araya  gelmekten başka bir anlamı olmayan icraatın içinden programı sonrası, güya hediyeler verildi dağılırken.

Kulaklıktı. Baktım, ‘bende çalışan 3 kişi var’ diyenler fazlasıyla aldı, ‘şu arkadaşım gelemedi, selamı var, onun hediyesini de ben alacağım!’ denildi, kapış kapış oldu kulaklıklar, hediye dağıtımı bile fiyaskoya dönüştü, rezalete evrildi.

Yahu 3 metrekarelik daracık alanda mesleğini sürdürüyorsun, kendine oturacak yerin yok, dandik bir kulaklık için 3-4 kişi çalıştırdığın yalanına değer miydi hepsi? Kendini geçindirmekten acizsin, kalkmış 3-4 kişi çalıştırdığın yalanına sığınıyorsun. Bir kulaklık için.

Bu kadar aptallık, bu kadar cinganlık, bu kadar görgüsüzlük görülmüş şey değildi.

*

Sayın Buluntu, ricam, bir daha yemekli basın toplantısını icraatın içine çevirme. Oturma düzeni söylediklerini havada bıraktı, kendin bile bir tat, bir lezzet alamadığın gibi, dinleyenler de ne söylendiğini anlamadı zaten.

Gerçi anlamak, dinlemek gibi bir heyecanları, istekleri de yoktu ya, neyse…

Bize yemek de verme, kahvaltı da verme. Ama tertipli, düzenli bir ortamda sanayicilerin, tüccar ve esnafların, basın mensuplarının dertlerini, sıkıntılarını dile getir, eyvallah, anlarım da.

Ama çatal, bıçak ve kaşık sesi arasında bize bir şey anlatma!

Ticaret Borsası Başkanı sevgili Mustafa Narlı gibi, sanayi odasındaki toplantı salonunda yapsaydın, gün amacına ulaşmış olacak, heyecan ve enerji yanında sinerji de doğacaktı.

Hepsini öldürdünüz!

Dumanla haberleşmek için yangın çıkartmak ise mesele, sözüm yok.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol