Siyasetten anlayan biri olsam, sizi temin ederim7/24 yazarım da, ticaret lisesini zar zor, hem de düdük zoruyla mezun olan birisi olarak tıkanıyorum bu meselede.

İşim zor!

*

Geçenlerde her iki seçimden de yenilgi ile ayrılan CHP ve Ali Öztunç faktörünü yazınca, millet ayağa kalktı. ‘Oturun oturduğunuz yerde!’ diyecek oldum, çemkiren çok oldu. Vay efendim ne hakla, elli kuruşa bakla, CHP’yi eleştirebilir miyim, haddim değilmiş, falan fıstık. Eleştirmedim ki, gıdıkladım biraz! Kıymetli milletvekilim Ali Öztunç’un siyasi arenadaki yerini, beklentilerini ifade etmeye çalıştım.

Hadi kabul edin, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlerde ‘demokratik bir geri dönüşüm’ sağlayamadı. Vazgeçtik ondan, seçim sonrası da demokrat bir duruş gösteremedi. Ne denir o zaman, demek demokrat değilmiş, hepinizi kandırdı, aldattı.

Tam da bu noktada sayın Ali Öztunç’u devreye koydum. Bekleyin hele, analar kız mı doğuracak, erkek mi?

*

Değişimi herkes istiyor, bekliyor. Elzem! Bir kere değişime değil, yeniliğe ihtiyaç var diyerek, partinin önünü açıp yenilenmesine kapı aralayamadı. ‘Daha ölmedim, ayaktayım, varım!’ demeye getirdi. ‘Liderlikten çekiliyorum, yerimi partimin bulacağı fırsatçı olmayan bir yeni lidere ve toplumu kucaklayıp kavrayacak yeni kadrolara bırakıyorum!’ deseydi, ki demedi, diyemedi, kendisine oy veren 25 milyon seçmeni ‘büyük bir sahipsizlik ve derin bir kimsesizlik duygusuna’ itelemiş odu.

Partinin iki kanadı kırık, yaralı kartal gibi.

Bir çıkış yolu mutlaka bulacaklar, bulamazlarsa, önümüzdeki mahalli seçimlerde tabela partisi olarak tarihin derinliklerine gömülmesi kaçınılmaz olacak! Sayın Kılıçdaroğlu, yorgun binalar gibi tükenmiş, bitmiş. Ayağa kalkacak, takadi yok! Ayaklarda fer kalmamış!

İşte Ali Öztunç bu noktada öne çıkan isim oluverecek!

*

Şimdi bize tasarruf tedbirlerini dayattılar. Zaten son basın yasası ile gazeteci arkadaşlarımızın elini ayağını bağladılar demir tellerle. Açamasınlar, kaçmasınlar diye! Basın ilan kurumunu gözümüzün içine soktular, belediyelerden ekmeği kestiler, getirdikleri ağır şartlarla gün yüzü göstermez oldular.

Zaten depremde her şeyini kaybetmiş gazeteci camiası, çıkış yolu arayarak, alternatif güzergâhlara saparak, akşama kadar kara kara düşünmekten kafasında tel kalmazken, siyasiler gazetecilerin bu feryatlarına, isyanlarına kulaklarını tıkadılar. Sorduklarında, ‘Vekilim, başkanım bir çözüm lütfen!’ dediklerinde, cek’ler girdi devreye, cak’lar çıktı karşımıza.

Hep aynı terane, hep aynı hikaye, hep aynı masal, hep aynı nakarat; ‘Tamam, halledeceğiz, çözeceğiz, yapacağız, görüşeceğiz, bakacağız, istişare ederek bir çıkış yolu bulacağız. O iş bizde!!!’

Anam bana gız diyor emme umudum ız!

Biz de salağa yatıyoruz bu ara!

*

Geçenlerde, kıymetli meslektaşım Neşe Yıldızhan ile otururken, tanıdık bir oda başkanı ile yine tanıdık bir dost geldi büroya.

Sohbet koyu. Deprem, enkazlar, çadır ve konteyner çöplüğüne dönen şehir merkezi, kaybolan ve enkaz altında kalan hayaller, birikimler, şehrin yeniden ayağa kalkacağı, inşa edileceği, hasar tespit meselesi derken güç zehirlenmesi ile erken tanışan milletvekillerinin telefona çıkmama konusu…

Oda başkanı arkadaşımız, bir milletvekiline çektiği mesajı, şahsi değil, şehri ve odası adına taleplerini gösterdi bize, ‘Yazdım ve cepten de aradım, bakmadı, dönmedi’ deyince neremle güleceğime karar veremedim.

Oda başkanı arkadaşımız oy vermiş, vekilde koyvermiş!

*

Hafta içinde tanıdık bir kuyumcu dosta uğradım. Kahvesini içerken, düşündüm, yahu ülkede enflasyon aldı başını gidiyor, millet ekmek bulamıyoruz yemeye diyor, akaryakıta gelen zam anasının nikâhını istetecek kadar ileride, aç ve açıktayız diye bağıranların, yüksek sesle düşünenlerin sayısı dip yaparken, kuyumcularda sıraya giriyorsun!

Ne iş, hayrola!

Kıt aklımla yazayım, adamın evine herkese olduğu gibi önce ağır hasar verdiler. Uyananlar, deprem psikolojisinden kurtulmak için sahil şeritlerine giderken, bazıları ve çoğu, çadır ve konteynera taşındı. Ama sonradan evleri hafif veya az hasarlıya çevrildi.

Evi oturulacak halde, ama yok!

Ekmek elden, su gölden, ne elektrik parası var, ne doğalgaz, ne mutfak masrafı. Eh, arada sırada zarflar da dağıtılıyor. ‘Doldur hanım çantaya!’ sonra da ver elini kuyumcu dükkânı, ya da ikinci el araba alışı…

Gidip evde oturmak, kalmak varken, devlet baba sağ olsun, bakıyor işte bize!

Hani adalet vardı, hani kul hakkı yemek haramdı, hani başkasının hak ve hukukuna tecavüze meyletmezdin!

Pabucumun Müslümanı.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol