Tabiatın kanunu bu.
Günlük yaşamda sistemin parçası söylenmek istenen. Aslında bu yazının başlığı; ‘İş dünyası ile basın tek yürek, tek ses olurken…’ idi, değiştirdim.
Siyaset de olsa, ticaret de olsa, sistem işliyor kendiliğince. Ne demek istiyorum; AP Parti Milletvekili Prof. Dr. Vahit Kirişçi, Kipaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hanefi Öksüz’ün, basına kapalı, bir dost ortamında; “41 yıldır böyle bir ekonomik buhran görmedim!” sözlerine çok sert tepki gösterdi, “Bunu söyleme lüksü yok!” deyince de, vay sen misin bunu diyen, daha söylediklerinin üzerinden 24 saat geçmeden fırtınalar koptu. Koptu ve arkasından sanayi iş dünyası, sivil toplum kuruluşları da ayağa kalktı.
Ve de basın camiası… Çünkü söylenenler kabul edilemez türdendi. Üstelik de başta Öksüz ve sanayiciler hedef haline getirilmiş, Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’a bir noktada şikayet edilmişti.
Haliyle şehrimizdeki sivil toplum kuruluşları ve basın camiası, tek ses, tek yürek, tek nefes oldular, bu şehirde en çok işçi çalıştıran, yatırımda çeşitliliğin önünü açan Hanefi Öksüz’ün arkasında oldular.
Sayın Kirişçi’nin iş dünyasını hedef haline getirdiği talihsiz açıklamalarının, sözlerinin kabul edilemez olduğu fikrinde birleştiler.
*
Yakın tarihte, Gaziantep’in sanayideki hafızası Sanko Holding Onursal Başkanı sayın Abdulkadir Konukoğlu da Öksüz’ün açıklamasına benzer bir izah ile ‘Dibi gördük!’ demişti ama ne siyasilerden, ne basından herhangi bir tepki gelmediği gibi, siyasiler ve basın iş dünyasının yanında yer almışlardı.
Sanıyorum sayın Kirişçi de o talihsiz cümleyi kullandığına bin pişman olmuştur. Belki de sözlerinin bu kadar çok karşılık bulacağını, tepki toplayacağını hesap edememişti muhtemelen. ‘Ben söyledim oldu, ben her şeyi söylerim, ama ne sanayi kesimi, ne basın benim sözümün üzerine söz söyleyemez’ diye mi düşündü bilinmez, bu açıklaması ile sanayi ve iş dünyasını karşısına aldı.
Ve ortak dil şu soruyu sordu; ‘Konuşmak yasak mı?’
Hadi diyelim tekstilin kapısına kilit vurdunuz, milleti sokağa saldınız! Sonra? Sonra akşam saat 7’den sonra sokağa çıkamaz hale gelir, birileri bizi bıçaklar, kapkaçlar, tecavüzler ve fuhuş artar. Sorumlusu kim olur bu siyasi-toplumsal çürümenin, çözülmenin?
Geçmişte sanayicilerin suratına dosyayı fırlatan ben değilim! Biraz sakin!
*
Söylediniz, duyulmaz, bilinmez dediniz ama muhalif televizyon kanallarının ve milletvekillerinin hedefi haline geldiniz. Zaten AK Partiye vurmak, eleştirmek için fırsat kolluyorlardı, bu kozu da onlara siz verdiniz sayın Kirişçi.
Atalarımızın bir sözü var, ‘Dilim dilim, başıma giydirir kilim!’ her kim olursa olsun, biz basın mensupları da dahil, herkesin ağzından çıkana kulağı duyacak.
Yine diyorum, Kipaş’ın avukatı değilim, olmam, olamam da. Ama gerçek bir tane. Ben Hanefi Öksüz gibi zengin olsam, toplarım tası tarağı, satarım ne varsa, ‘Ne haliniz varsa görün!’ der, giderim dünyanın en turistik, en güzel ülkesine-adasına yerleşir, günümü gün ederim.
Ama niyeti istihdam, niyeti yatırım, niyeti üretim ve ihracat olan, şehrin ekonomisine değer katmak olunca, cennetten köşe de versen gitmez Öksüz!
*
Şimdi… Olan oldu, biten bitti. Bu işi daha fazla uzatmanın manası yok. Burada iş AK Parti İl Başkanı, Cumhurbaşkanımızın bu şehirdeki temsilcisi Av. Muhammed Burak Gül, tüm sivil toplum kuruluşları, sanayiciler ve siyasi erk ile bir araya gelip, ‘ne yapabiliriz?’in tartışması, hesabı içinde olmalılar.
Bir çözüm yolu, bir çıkış yolu aramak, bulmak düşer bundan sonra şehrin akil insanlarına.
Burada elini taşın altına koyacak, sorumluluk alacak kişi, İl Başkanı sayın Gül’den başkası değil. Sorumluluk almalı, aradaki gerginliği giderme anlamında siyaseti ve ticareti kaynaştırma, barıştırma yoluna gitmelidir. Bir elmanın iki yarısı gibidir siyaset ve ticaret.
Küresel bir ekonomik kriz var, bu kesin! Bunu saklamanın, gizlemenin, üzerine gazete kağıdı örtmenin, görmezden gelmenin, buzdolabına koymanın faydası yok.
*
Şunu bir tarafa yazın, şayet Hanefi Öksüz yukarıda dediğim gibi yapacak olup, çekip gitse bu şehirden, ‘Kapatıyorum fabrikalarımı, ne haliniz varsa görün!’ dese, yemin ederim Maraş aç kalır, aç!
Ondan sonra gazetelerin üçüncü sayfalarındaki arsızlık-hırsızlık, fuhuş, kapkaç, dolandırıcılık ve para için cinayetlerini okursunuz!
Ne demiş büyükler, ‘Aç it fırın yıkar!’
Mecburen, mecburiyetten işten çıkartılan gencecik insanlar, kapı kapı iş arıyorlar başka sektörlerde, ama yok, yok! Bu arz, bu talep yakın tarihte daha da büyüyerek artacak.
Birlikte üretmek, birlikte büyümek, geleceğe birlikte yürümek varken, kırıp dökmenin, birilerini, bir sektörü ötelemenin kime ne faydası var?
Ticaret Borsası Başkanı sayın Mustafa Narlı’nın dediği gibi, “Tekstil bu şehrin hem geçmişi, hem geleceğidir.”
Bu da benden gelsin; “Tekstil piyasanın, ekonominin lokomotifidir, özgül ağırlığıdır, can suyudur.”
*
O nedenle… Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı sayın Mustafa Buluntu ve yönetimi, KASİAD Yönetim Kurulu Başkanı sayın İsmail Dinçer ve yönetimi, Ticaret Borsası Başkanı sayın Mustafa Narlı ve yönetimi ile birçok sanayici, yayınladıkları bildirilerle Öksüz’e sahip çıktılar, doğru olanı yaptılar.
Bunu yaparken de siyasi iradeye bir mesaj verdiler; ‘Bizi rahat bırakın, bize destek olun! Biz üretelim, istihdam sağlayalım, siz de işinize bakın!’
Son cümlem, kimsenin, basın dahil kimsenin, özellikle de sanayicilerin, esnafın Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan ve AK Parti ile sorunu yok.
Sorun dilde, yersiz, zamansız ve talihsiz açıklamalarda, toplumu germede…
Şimdi kenetlenme, birlik olma zamanı. Sayın Cumhurbaşkanımızın da talebi bu. Bunu bile bile uygulamaya koyarsanız, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymazsa, sizi de hedef tahtasına koyarlar, göreviniz bittikten sonra da arkanızdan ne yaparlar, onu bilemem.
*
Ekonomi iyi değil, şehrimizdeki işletmeler, (kuyumcu atölyeciler bile Kilis’e taşındılar) depremde ciddi zarar gördü. Daha ayakları üzerinde duramadılar, toparlanmaya çalışıyorlar. Buna artan maliyetler de eklenince, çareyi Mısır’a ve diğer ucuz işçilik-hammadde ülkelerine taşındılar, daha da gideceklerin haddi hesabı yok! Esnaf hala toparlanamadı, işyerlerini teslim alamadı, konteynerlerde ekmek peşindeler.
Mücbir sebep gündeme gelmeliydi, o tartışma konusu olmalıydı ve uzatılmalıydı.
Bunlar konuşulmalıydı, neden bu hale geldiler, neden gidiyorlar? Bu soruya cevap verilmeli, bulunmalıydı.
Sonra, iş dünyasını karşınıza alırsanız, onu susturur, ötekini azarlarsanız, selam verecek-alacak kimse bulamayacaksınız bu şehirde.
Nokta!