Her şeyden önce siyaset samimiyet ister, ciddiyet ister, vefa ister, fedakârlık ister, özgüven ister. Bu hasletlerin hepsini bir araya topladığınızda, ya da bir masa üstünde biriktirdiğinizde bütün renkleri, siyaset angaryadan çok sevdaya dönüşürdü.
Mahalle adına, köy adına, ilçe adına ve memleket adına yapılırdı siyaset. hatırlı bir meslekti. Saygınlığı vardı. Bir siyasetçi gelse köye, ya da çarşıda-pazarda dolaşsa, herkes ayağa kakar, saygı duyar, onun köy için, mahalle için, memleket için geldiğine inananlar, hürmette kusur etmezlerdi.
Öyle ki, milletvekillerinin hangi partiden olduğu kadar, yedi sülalesi ezbere bilinir, siyasetçi de seçmenin kendisine olan ilgisini, saygısını suiistimal etmezdi.
*
Devir değişti, seçmen profili değişti, siyaset yapanların niyetleri, rotaları, güzergâhları ve toplumdaki karşılıkları tartışılır hale gelince, siyasetçiyi takan, ciddiye alan da kalmadı.
Önceden siyasetçi memleketini yalnız bırakmaz, sürekli halkın içinde dolaşır, dertleriyle dertlenirken, şimdi ellerinden gelse sanki göbekleri başkente gömülmüş gibi, Ankara’dan dışarıya adım atmayacaklar. Çünkü halka inmekten, sahaya çıkmaktan korkuyorlar.
Yüzeri yok!
*
Şimdi siyasiler güven sorunu aşıyor. Güya halkın içindeyken, gezerken, dinlerken aldıkları notların köşeyi döner dönmez çöp kutusuna atıldığını öğrendi seçmen kitlesi.
Halka dokunan siyasetçi profili kalmadı. Halka rağmen siyaset yapılmayacağını bilseler bile işgüzarlıkları, pişkinleri tavan yapar hale gelince, zaten vatandaşı can-ı gönülden dinleyen de yok, eh vatandaş da yaralı parmağa merhem olamayacaklarını biliyor, adam yerine konmuyorlar da zaten, o bakımdan şehre, ilçeye, köye ve mahalleye gelseler de hoş gelmeseler de hoş tutumları sergileniyor.
*
Bir işi olsa vatandaşın, Ankara’ya, Türkiye Büyük Millet Meclisine gitse, milletvekili hemşehrisini dinler, gerekirse elinden tutar, sağlık, eğitim ve hangi resmi kurumda işi varsa zaman ayırırdı.
Zaman ayırmakla yetinmez, sigara içiyorsa ‘meclis sigarası’ bile ikram ederdi karton kutuarda.
Oysa şimdi vatandaşa, seçmene, hemşehriye görünmemek için Meclis’te kulis odalarına bile çıkmaya çekiniyor. Görür de yatacak-kalacak yer, harçlık ister düşüncesinden hareketle görünmezleri oynuyor.
Bazıları da sıyrık it, çemkirmede üstüne yok! Farzet ki vatandaş ileri bir saatte aradı, ‘Beni bu saatte niye rahatsız ediyorsun!’ tavrında azarlamalar.
*
Ha, içlerinde tenzih ettiklerimiz olmadı mı, olmuyor mu, elbette var. Geçmişte olduğu kadar bu gün de sayıları o kadar az ki, parmakla göstermeye kalkışsan kâfi gelecek.
İşin bir de seçmen, partili tarafı var. Son senelerde dedim ya seçmen profili de değişti. Sırf kurumsal veya kişisel çıkarları için bir partinin eteğine yapışıyor, bel bağlıyor, umut bağlıyor, bunu tescillemek için gidip önce partinin genel merkezi önünde artistler gibi poz veriyor, ‘Bak ben buradayım ha, görün, bilin, duyun beni’ mesajı veriyor da, (Oysa içinden geçenleri kendinden başka kimse bilmiyor, fark edemiyor olsa da) gerek siyasiler, gerek vatandaş kitlesi, artık bu numaraları yemiyor.
Dedim ya siyasi samimiyet, siyasi ciddiyet, siyasi ahlak bizden uzak!