2025-11-28 14:58:36

1970 kafası ile şark kurnazlığı yapmak!

Mehmet FİSKECİ

mfiskeci_kimlik@hotmail.com 28 Kasım 2025, 14:58

Birkaç gündür eğitim camiasında kıyamet kopuyor.  Sosyal medya KSÜ’deki konser ile çalkalanıyor, kamuoyu da haklı veya haksız eleştirilere kulak verip, KSÜ ile alakası olmayan bir konser üzerinden linçe maruz kalıyor.

Yalnız, yazarımız sevgili Eşref Şekerli’nin de dediği gibi, ki haklıydı, konser için salon talep edildiğinde in mi, cin mi öğrenilmeli, grubun cemaziyülevveli araştırılarak öyle salon tahsisi yapılmalıydı. Konser ve salon tahsisi üzerinden KSÜ camiasını hedef almak, üniversite ve şehrimiz iççin bir şans, bir fırsat olduğuna inandığımız Rektörümüz sayın Prof. Dr. Alptekin Yasım ve yardımcısı sayın Prof. Dr. Orhan Doğan’ı hedef tahtasına oturtmak hangi aklın ürünü, söyler misiniz?

Bu kafa 1970’lerin kafası ve bunun adı da şark kurnazlığı. Modası geçti bunların sayın rektör adayları(!!!!!)

Başka kapıya!

*

Ama oldu, KSÜ’nün dahli olmayan bir konser yüzünden en büyük eğitim-öğretim camiası itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.

Peki, bunun altında kimler var. Sendikacı ve eğitimci Edip ile Veli Beyler. Soy isimlerini yazmıyorum. Peki, bu arkadaşların durup dururken derdi neydi? Önümüzdeki yıl içinde atanacak-seçilecek rektör seçimi ile ilgili de ondan! Dertleri davaları bu!

Peki bu linç kampanyasından bu arkadaşlara bir ekmek çıkar mı, soruyu ben sordum, cevabını da vereyim; ‘Bırakın ekmeği, kırıntısını, zırnık bile çıkmayacak!’

*  

Ben sizi önce genç meslektaşım Serdar Bursalı’ya, sonra da Allah’a havale ediyorum!

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) ve şehir, defalarca farklı ve vahim konularla ülke gündemine geldiğinde kılını dahi kıpırdatmayan Eğitim-Bir-Sen; konu özel bir şirketin üniversite salonunda düzenlediği ‘Duman’ konseri olunca, neredeyse rektörlük binası önünde açlık grevi yapacaktı.

Sendikanın yaptığı o ‘evlere şenlik’ açıklamayı okuduğumda, satır aralarında tek bir mesaj gördüm: "Ankara duy sesimizi; ne olur beni rektör yapın!"

Görünen o ki; ‘savaşa giden yolda her yol mübahtır’ mottosunu kendilerine şiar edinmişler. Zira Rektör adayı olduğu konuşulan Sendika Başkanı; KSÜ ile ilgili eleştirilmesi, düzeltilmesi ve üzerine gidilmesi gereken dağ gibi sorunlar varken, maalesef ‘siyasi yaranma’ yolunu seçmiş.

Neredeydiniz?

*

Son 10 yıl içerisinde KSÜ sayısız skandal, iddia ve eleştiri ile çalkalandı. Hafızamızı tazeleyelim; bu olayların hiçbirinde sizi sahada göremedik:

Üniversite ile ilgili narkotik ilaç soruşturmaları yapılırken, tek bir açıklama yapmadınız!

Kampüs içinde öğrenciler birbirini linç ederken, bazı öğrenciler ölüm tehditleri alırken ortada yoktunuz!

Yurt krizi patlak verip öğrenciler sokakta, parkta yatacak yer ararken sesiniz çıkmadı!

Pandemi sürecinde üniversite eğitimiyle ilgili kaos yaşanırken yine sessizdiniz.

Tüm Türkiye KSÜ’deki ‘sahte stent’ meselesini konuşurken, sizden ‘gık’ bile çıkmadı.

Üniversitede kadrolaşma, ‘adama göre iş’ ve liyakatsizlik iddiaları ayyuka çıktığında bir numaranızı göremedik.

‘Sahte doçent’ meselesi patladığında yine araziydiniz.

Gerçi sizin varlığınızla yokluğunuz arasındaki farkı anlamak zaten güç. Maalesef günümüzde bazı sendikalar, üyelerinin hakkını savunmaktan ziyade; yöneticilerinin şahsi ikbal ve koltuk hesaplarını güttüğü basamaklara dönüşmüş durumda. Köşe yazılarımı takip eden dostlar hatırlayacaktır; daha önce de Sağlık-Sen konusunu mahkeme kararlarıyla birlikte benzer şekilde gündeme getirmiştim. Liyakat değil, sadakat şovu…

*

Demem o ki sayın başkan; öyle bir basın açıklaması yapmışsınız ki, metnin tepeden tırnağa her cümlesi ‘Lütfen rektörlüğü bize verin, bakın biz ne kadar hassasız’ diye bağırıyor. Bu açıklama, bir sivil toplum duruşundan ziyade, siyasi bir ‘CV verme’ çabasına, hatta açık bir ‘yağcılık’ metnine dönüşmüş. Metninizde açıkça iktidar partisine çağrıda bulunarak, referans noktanızın akademi değil, siyaset olduğunu itiraf etmişsiniz.

Malum; artık bir makam ve mekân sahibi olmanın yolu liyakatten değil, ‘sadakatten’ geçiyor. Arkanıza aldığınız siyasi rüzgâr, akademik vizyonunuzdan daha değerli görülüyor.

*

Yıllarca her türlü sosyal etkinlikten ve konserden mahrum kalan Kahramanmaraş’ın yüzü, son dönemlerde üniversite salonunun profesyonel organizasyonlara kiralanmasıyla biraz olsun gülmüştü. Sayenizde o kapı da kapandı! Şimdi duyuyoruz ki üniversite salonları tüm etkinliklere kapatılmış.

Organizasyonları yapan şirketi tanımam etmem. Ancak şu bir gerçek ki; Kahramanmaraş’a gelmeyen, gelmeye çekinen sanatçıları ve etkinlikleri bu şehre getirdiler. Siz ise kendinizden başka kimseye faydanız olmadığı gibi; sırf rektörlük yarışında ‘ben de varım’ demek için, bu şehrin gençlerinin nefes aldığı o güzel etkinliklerin de katili oldunuz.

*

Çok güzel hareketler bunlar neden rahatsız etmedi?

Bu vizyonsuzluk ve yasakçı zihniyetin üniversiteye katacağı tek şey küçülmek ve erimektir. Üniversiteleri şehirle bütünleştirmek, ‘şehir-üniversite’ kaynaşmasını sağlamak varken; kampüsü halktan koparan bu kafanın KSÜ’ye verebileceği hiçbir şey yoktur.

Bu zihniyet yüzünden Kahramanmaraş dışlanmaya, ötekileştirilmeye ve taşra kalmaya devam ediyor. Bu şehri Türkiye’de ‘sosyal hayatı olmayan, istenmeyen şehir’ haline getiren tam da bu bakış açısıdır. Bir sanatçı konser verdi diye şehir işgal edilmiş gibi yaygara koparmak, dar bir vizyonun ve geleceği okuyamayan bir idrakin ürünüdür.

Bakın, aynı üniversite salonunda Türkiye’nin en çok izlenen ekiplerinden ‘Çok güzel hareketler bunlar 2’sahne aldı. Bu ekibin kurucusu ve hocası Yılmaz Erdoğan değil mi? Yılmaz Erdoğan’ın siyasi duruşunun veya dünya görüşünün, yaslandığınız siyasi kanatla zıt olduğu sır değil. Neden o gün çıkıp bir açıklama yapmadınız? Neden o zaman ‘hassasiyetleriniz’ devreye girmedi?

Çünkü mesele ‘Duman’ değil, mesele ‘konser’ değil; mesele yaklaşan rektörlük atamaları öncesi ‘Ben-biz buradayım’ deme çabasıdır.

Sizin istediğiniz şu muydu?

Şehre kimse gelmesin!

Şehirde etkinlik yapılmasın!

Üniversite halktan tamamen kopsun!

‘Küçük olsun ama bizim olsun!’

Siz üniversiteyi, bilimi ve şehri bu mantıkla, bu şuurla (!) mı yönetmeye talip oldunuz?

Ne diyelim... Allah bu şehri vizyonsuz yöneticilerin eline düşürmesin, ama görünen o ki bizim sınavımız da bu oldu!

*

Özetle sevgili dostlar. Durup dururken şehri ve camiayı karşınıza aldınız. Tepkilerin çığ gibi büyümesi üzerine herhalde aklı başında bir cevabınız, açıklamanız olacaktır. Yok, buraya kadar diyorsanız size son sözüm; ‘Her etten kebap olmaz, olsa olsa lahmacun olur!’

Siz lahmacunu da mundar edersiniz! Ve bu kafa ile yaşarsanız, sılaya bile gidemezsiniz!

Son cümlem, bu şehre ihanetin zaman aşımı yok!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.