‘Maraş bize mezar olmadan düşmana gülizar olmaz!’ denilmişti. Üzülerek ifade etmem gerekirse, son yaşanan ve yüzyılın depremi olarak addedilen 7.7 şiddetindeki depremde yakınlarımızı, dostlarımızı, canlarımızı kaybettik.

Evet, memleketimiz. Yani Maraş bize mezar oldu. Şehrin yarısı gitti. 1920’de şehrin kurtuluşunda şehri terk eden İngilizler ve Fransızlardan kalanlar olmuş olmalı ki, kendini müteahhit yerine koyan çapsız, ruhsatsız, ehliyetsiz insanların yaptıkları konutlar bize mezar oldu. İngiliz ve Fransız artıkları meğerse bize mezar kazmışlar. Şimdi şehri terk etmişler, kaçmışlar. Kaçmayanlar da dileriz hesap verirler, dileriz tutuklanırlar, dileriz cezalarını çekerler.

*

Şehri terk eden sadece onlar mı, değil. Arabasına atlayan, yakın illere, özellikle Ege sahillerine ve Ankara ve İstanbul’a gittiler. Ya da başka, şehirlere. Depremden kaçtılar yani. Sizler iç savaş çıktı, ülkelerini terk ettiler diye Suriyelilere kızmıştınız, sizin onlardan ne farkınız kaldı, söylere misiniz?

Zenginler, fabrikası olanlar da çekip gitti bu şehirden. Şimdi uzaklardan şehri yönetmeye, çalıştırmaya, idare etmeye çalışıyorlar. Can tabi ki kıymetli, tatlı. Ama bu şehri garibanları, imkanı olmayan yoksul insanları, çalışanlarınızı kendi kaderi ile baş başa bırakmanın vebalinden nasıl kurtulacaksınız!

Şehri terk etmeyen kuşlar kadar bile cesur değildiniz. Onlar şehrine sahip çıktı, burada kaldılar, siz tabi ki canınızı sokakta bulmadınız, cennet köşelere kaçtınız, ailenizle birlikte güven altında olduğunuzu düşündünüz. Ya burada kalanlar ne yapacaktı, onların bir sıcak kase çorbaya, bir dilim ekmeğe ihtiyacı olduğunu unuttunuz, başınızın çaresine bakma adına uzaklara attınız kendinizi.

Giderken vicdanınızı da yanınızda götürdünüz anlaşılan. Bakalım o yanınızda götürdüğünüz vicdanınız sizi kurtarabilecek mi?

Bu şehre dair hikayesi olan insanlarsınız oysa. Ama baktım, ama gördüm ki, hikaye değil, masaldan ibaretsiniz. Dünyanın, Türkiye’nin dört bir yanından isimsiz kahramanlar gelip canlar kurtarırken canları pahasına, siz sözüm ona canınızı kurtardınız.

Bu şehrin adı Kahramanmaraş idi, Maraş gitti, isimsiz kahramanları kaldı.

Oturduğumuz evlerimizi kaybettik. Kimimiz servetini, kimimiz aşını, işini ve eşini kaybetti. Ailesini yani. Ama umutlarımızı yitirmedik hiçbir zaman.

Bazı binaların yıkılma sebebi olarak, zemin katlardaki banka şubeleri ile işyerlerinin olduğu iddia edildi. Kendilerine, daha fazla müşteri çekebilme adına, daha fazla hizmet alanı yaratma adına kolonları, kirişleri kestikleri ileri sürüldü. Apartmanların yıkılma sebebi olarak bu gösterildi.

Bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl insanlık. Başkalarının hayatlarını hiçe sayarak, sırf kendi çıkarları için kirişleri, kolanları kesenlerin fay hattı nerelerinden geçti, düşünebiliyor musunuz?

bazı meslektaşlarımızı da ne yazı ki depremde kaybettik. Kimisi eşini, kimisi torunlarını, kimileri de aile yakınlarını kaybederken, ortalıkta gözükmeyen siyasiler için bir şey yazmak istedim de, elim varmadı. Bir tek Cihat Sezal ile Mahir Ünal şehirden ayrılmadı. Başka isimleri duymadık, görmedik. Zaten halkın arasına karışmaya yüzü olmayan, bu şehirde izi olmayan siyasiler, milletin içinde olmayınca, bürokrasi de onlara ayak uydurdu. Sayın cumhurbaşkanı geldi, içişleri bakanı geldi, hem de birkaç kez. Ama kendi seçtiğimiz insanlar içimizde değil, dışımızda ‘bizi buradayız’ dediler.

Çukurova Anadolu Lisesi bahçesinde konaklarken, gecelerken, Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’ın damadı BAYKAR yönetim kurulu başkanı sayın Selçuk Bayraktar geldi. Yaklaşık 400 kişilik ekip ile maddi manevi desteği ile acılarımızı paylaştı, biz de kendisi ile bir röportaj yapma imkanı bulduk. Kalender, kasıntısı olmayan, ego ile uzaktan yakından ilgisi olmayan beyefendi kişilik herkesin takdirini kazandı. Helal olsun!

*

bunlar olurken, millet acıları ile cebelleşir, canını kurtarma derdi biryana, açıkta kalmamak, aç kalmamak gibi hayati önem taşıyana sorunlarla boğuşurken, yağmalama olaylarına da tanık oldum. 3 harfli zincir marketler hem Türkler, hem Suriyelerce yağmalandı. Bırakın gıda maddelerini, temizlik malzemelerini, bisiklet, çamaşır makinası bile alıp götürenleri gördüm. Polise, bekçiye ve askere rağmen yağmalamalar olurken, polise bu tür hırsızlara, çakallara vur emri bile verdiği iddiaları eksik olmadı.

*

Türkiye’nin dört bir yanından yardımlar geldi. Allah var, kimse aç ve kalmadı. Yurtlar okullar, camiler, resmi kurumlar mağdur vatandaşların yaşamına açıldı. Allah var, devlet milletin yanındaydı. Bu arada, muhalif parti liderleri, temsilcileri de geldi şehre. Allah razı olsun. Acılarımızı paylaştılar.

Bir not düşmem gerekirse, İYİ Parti il başkanı Ahmet Çabukel, aylar önce yaptığı bir açıklamada, şehirde 7 şiddeti üzerinde bir depremin olacağını bilimsel dille dile getirmiş, ilgilileri uyarmıştı. Meslektaşlarımız, bilim adamları, akademisyenler büyük bir depremin ayak seslerini duyururlarken, yazarlarken, deprem gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor derlerken, kimse önlem almadı.

İlginç olan şu, deprem uzmanı olduğunu iddia eden, her fırsatta yerel televizyonlara çıkıp, gazetelere demeç veren sözüm ona jeoloji mühendisleri, şehri terk ettiler, depremle yüzleşmeden kıçlarını kurtardılar. Sakın ola ki bir daha ekranlara çıkıp, gazetelere demeç verip deprem uzmanı ayaklarına yatmayın. Zaten sizi de ekrana çıkartırlarsa, haber yaparlarsa, Allah da onların belasını versin. Suça ortak oldukları için…

*

Depremde yıkılmayan, ama çok veya az hasar gören binaların tespiti için çevre ve şehircilik bakanlığı adına geldiğini söyleyen tıfıl oğlanlar, binaların içine bakmadan, katları ve odaları gezmeden, zemin katın dışından aldıkları örnek ile raporlar verdiler. Ama hareketleri, raporları güven vermedi. Sonra bakanlıktan gerçekten ehliyetli ve uzman kişilerin tekrar tespitlerde bulunacakları söylendi, yazıldı, konuşuldu.

Psikolojisi bozulan, travma geçiren insanlar, yeteneksiz ve ehliyetsiz kişilerin tespit raporları ile büsbütün acı çektiler.

*

Depremde zarar gören, işyerleri yıkılan, maddi ve manevi travma içinde olan meslektaşlarımızın, görevlerini idame ettirmeleri için büyükşehir belediyesi içinde basın mensupları için interneti olan odalar, salonlar tahsis ediliyor. Başkan Hayrettin beye ve basın müdürü Atalay kardeşimize teşekkür ediyoruz. Çünkü birçok meslektaşımızın işyeri yıkıldı. Mağdurlar. Bu zor ve sıkıntılı günlerinde meslektaşlarımın yanında olan Büyükşehir belediyesine teşekkürü borç biliyoruz.

DEVAMI YARIN…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol