Maşallah üzerimize yok, yangına körükle gitmeyi, kazanın altına odun atmayı, yangına benzin dökmeyi seviyoruz. Birbirimizi sevmediğimiz gibi, kimseyi de beğenmemek gibi bir alışkanlığımız var. Kendimize toz kondurmaz, her şeyin en âlâsını biz bilir, bizden sonrası hikâye, yetmez ama evet, tufan!

Bir başkasını eleştirirken, yererken, aynayı kendimize çevirmeyi ar sayar, kendi kıçımızdaki pisliği görmez, başkasının gözündeki çapağa laf sokuştururuz! En iyi spor yorumcusu, en mükemmel siyaset eleştirmeni biziz! Ben varsam parti var, ben varsam memlekette gazeteci yok!

Uzayan dal benden olsun yeter, gerisinin, başkalarının canı cehenneme!

*

Hafta başında kıymetli meslektaşım sayın Neşe Yıldızhan ile baş başa yaptığımız yayın yine ses getirdi, yine gündemin odağına oturmayı başardı. Konulara belki bilinen şeylerdi ama getirilen yorumlar dişe dokunur, elle tutulur ve tartışılır noktadaydı.

İlk önce fuarı konuştuk. Kitap fuarı dediğim. İnsanların kitapla buluşması güzeldi. Ama Mahir Ünal’ın Cumhuriyete, Atatürk ve devrimlerine, güzel Türkçemize, alfabemize ve lügatimize getirdiği yorumlar tepki topladı.

Cumhuriyet ile bir sorunu olmalı herhalde ki, Türkçeyi en güzel konuşan sayın Ünal, Türkçemize bile laf sokuşturdu, şimşekleri üzerine çekti, haliyle de 

Fuarın güzelliğine gölge düşürdü. Herkes ayıpladı, eleştirmeyen, ‘Yanlış yaptı, bu ne biçim açıklama. Mahir Ünal Cumhuriyetten, Atatürk’ten ne istiyor!’ demekten geri kalmayan insanlar, insanların gönlüne giren, gönüller inşa ederken, teknik ve sosyal belediyecilikte de atağa kalkan, insan biriktiren Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’e sahip çıktı.

Tüm ayak oyunlarına, tüm katakullilere, tüm samimiyetsizliklere, tüm göstermelik şirinliklere rağmen…

*

Eleştirenleri, vatandaşın gözünden düşürenleri, itibar yoksunu haline getirenleri kozmik odalarda ikna eden, herkesin bir bedeli vardır diye düşünenler, ‘Bize vurma da, Hayrettin Güngör’e atış serbest!’ diyerek onu hedef tahtasına koyan, darağacına çekenler, düne kadar bel altı vuranları nasıl susturdunuz, sesini hangi pazarlık sonrası kıstınız, neyle ve ne kadarla ikna ettiniz?

‘Başkanım, başkanım’ deyip arkasından koştuğunuz, yanına oturduğunuz Güngör ellik gavuru mu, Rusya’dan mı geldi, bu şehrin evladı değil mi? Bu nefret, bu öfke, bu kin neyin nesi? Neyin peşinde, neyin hesabındasınız?

Bir de buna cevap verin, yüreğiniz yetiyorsa, hadi!

Şunu da unutmayın, her kim olursa olsun, insan fiyatı kadar adamdır. Aile içindeki kavganın, hizipleşmenin, fitine ve fesadın artmasının önce komşuya, sonra tüm mahalleye yayılmasından medet ve çıkar umanlar, yanlış ata oynuyorlar! O bindiğiniz topal eşek sizi hedefe ulaştırmaz, ulaştırmayacak!

*

Başlıkta da söyledim, Elbistan bulgur gibi kaynıyor. Dedik ya, insanlarının suyu sert. Bu ilçede siyaset de, belediye başkanı olmak da zor.

Şu on gündür ilçede fitne, iftira, fesat, yalan ve dedikodu kazanı kaynarken, odun atan atana, yangına körükle giden gidene, Kimse kimseyi sevmiyor, beğenmiyor. Herkes bir irine burun kıvırıyor, dudak büküyor!

Önce kadın kolları başkanı Ayşe Yıldız zehir zemberek açıklamalarda bulundu, ilçe başkanı Ahmet Tıraş’ı, sesine, feryadına kulak vermediği iddia edilen il kadın kolları başkanı Gül Çitil Okur’u ve il Başkanı Fırat Görgel’i hedef tahtasına koyarak istifasını verdi.

Ayşe Yıldız gitti, vekâleten yardımcısı Ayşe Kıroğlu koltuğu temsil ederken, ilçe başkanlığı için anketler, görüşmeler, telefon trafiği bugün yarın sonuç verecek gibi.

Bir eleştirim de, her daim yanında olmaktan gurur duyduğum, dürüst siyasetçi, AK Parti İl Başkanı Fırat Görgel masaya yumruğunu vurmakta zaman zaman geç kalıyor. Bazılarına fırsat veriyor, meydanı boş bulanlar da istediği gibi at oynatıyor.

Bizim millet fazla dürüst, fazla iyi niyetli, fazla çalışkan, fazla iyimser insandan çok, alavere-dalavereyi seven, adam alıp satan, en sevdiklerini dahi yarı yolda bırakan kimseleri sever, itibar ederken, sevgili Görgel şahsiyetini koruyor, ili yönetmeye çalışıyor. Hem de dibine kadar başarılı…

İşin en garip yanı da, Elbistan’da (Kahramanmaraş Elbistan’dan farklı değil aslında ve de kimse kusura bakmasın. Çünkü aynı senaryo, aynı oyun bizde de sahneye konuluyor!) siyaset yaptığını zannedenler, aile içi mahremiyetin kutsallığına inanmayıp, giderken kırıp döküyor, ama başarılı belediye başkanı Mehmet Gürbüz üzerinden siyaset yapmanın kendilerine prim sağlayacağını hesap ediyor olmalılar ki, vur abalıya deyip sevgili Gürbüz’e aba altından sopa gösteriyorlar.

*

Ayvalı Sulama Birliği meselesi kabak tadı verdi. Yazmaktan ve konuşmaktan yorulduk, bıktık. Tiksinti vermeye başladı aslında.

Çiftçilerin mağduriyetleri arş-ı âlâya yükselirken, borca aldığı gübreyi, ilacı, tohumu ve akaryakıtı nasıl ödeyeceğini kara kara düşünürken, ne ekeceğine, hangi üründen verim alacağına karar vermekte zorlanırken, ürünlerinin tarlada kalmasına mı yansın, kapısına icranın ve alacaklılarının dayanmasına mı yansın, çaresizlik içinde.

Ama Sulama Birliği Başkanı Erol Geyik koltuğunda rahat, çiftçinin zararı, mağduriyeti çok da umurunda değil. Geyik’in görevden alınacağını aylar önce söyleyenler, rahatsız ve mustarip olanlar bile sesini çıkartmaz oldu.

Herhalde, hakları olan sulama suyunu alamadıkları için ürünleri tarlada samana dönüşen çiftçinin daha çok mağduriyet yaşaması hoşlarına gidiyor.

*

Yazı yine uzadı lastik gibi. Bir-iki gün içinde devamını getiririz! Daha yazacak, anlatacak, hele hele Pazarcık Belediye Başkanı sayın İbrahim Yılmazcan var, şu sahte tapu ve isimlerin kaldırılması meselesi var, milletvekili adayları var, yakışan veya yakışmayan isimler var, mağdur yaratan sektör haline gelen ve birinciliği kimseye kaptırmayan inşaat sektörü var sırada.

Fay hattı sadece yerin altında değil, üstünde de yakıp yıkıyor. Hasarı büyük. Siyasi partilerdeki kıyım, iftira ve dedikodulara ayyuka çıkmışken, kayıtsız kalamıyor insan.

Bir iki gün sonra…  

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol