Belki de işine gelmediği için anlamak istemiyorsun! Peki, ben izah edebiliyor muyum, anlatabiliyor muyum sana, takdiri kamuoyuna bırakırken, bir Karadeniz türküsünde geçen başlığın devamında ise; ‘Ellere yağmur oldun, bana damlamıyorsun’a taktım kafayı.

Asalında öyle here heçe kafayı takan, kafa yoran biri değilsem de, bu şehre olan sorumluluğumuz duygusallığı kenara itiyor elinin tersiyle.

Sen ey partili dostum, (hangisi ise kendine yer bulsun) evinde yangın çıkmış, alevler çatıya kadar sirayet etmiş, sokağın öbür ucunda daha önce küs olduğun komşundan, arkadaşından, partiliden kova ile su istiyorsun.

Eee, dedim sana daha önce, uyardım; ‘Bak, evin camdan, başkasının evine taş atma!’ diye.

Dinleyeni getir!

*

Utanmadan, yüzün kızarmadan! ‘Yahu ben bu adamın kalbini kırdım, partiden uzaklaşmasını sağladım, kişisel egolarım yüzünden, aklımın önüne geçen hırsıma yenik düştüm, ama sonunda belamı, hak ettiğimi buldum!’ demeye bile cesaretin yok!

Bayramda yürek yemediğin belli. Korkağın, ödleğin, yüreksizin teki desem acaba fazla mı alınganlık göstereceksin, kestiremedim şimdi.

Dalak ile ilgilenmedin de Allah bilir ya! Dalaksız demem ondan! Aslında her derde deva bilirsin!

Ciğeri ne yaptığını da bilmiyorum. Bildiğim tek şey… Ciğersiz olduğunu yedi düvel öğrendi sayende!

Men dakka dukka!

Eden bulur! Amma az, amma çok!

*

Siyaset insan odaklı yapılır. O bakımdan insana yatırım, en büyük yatırım olarak yazılır, çizilir ve konuşulur bu alemde. Şayet insan biriktirmediysen, şayet senin elini güçlendirecek yol ve kader arkadaşlarını incittiysen, bir koltuk uğruna, hırsına yenik düşüp kendini öne çıkartmak için başkalarına güç gösterisi ile kenara ittirdiysen, bırak o koltuğu, kenara çekil, otur oturduğun  yerde!

Bak, değişim diye diye millet Kemal Kılıçdaroğlu’nu neredeyse evine ha gönderdi, ha gönderecek.

Kaybetti çünkü. Kaybeden atı bile vururlar, seyisini de hipodrumdan içeri sokmazlar! Ama sende, sizde pişkinlik maşallah tavan yapmış, ‘Gitmem de gitmem!’ diye inat ediyor, ayak diretiyorsun, diretiyorsunuz!

Gitmek de, yenilgiyi kabul etmek de bir erdem. Bunun için isminizin Erdem olmasına gerek de yok!

*

Haftalardır, günlerdir yazıyorum. Açık ve net cümleler kullanıyorum. Dedim işte, ya ben anlatamıyorum, ya sen anlamıyorsun, anlamak istemiyorsun.

Bak, yakınların, dostların, düne kadar yakında olanların, ‘başkanım, başkanım’ diyenler çekip gittiler. Kimisi başka şehirlere taşındı, kimileri seçimde başka partilere oy vererek tepkisini koydu.

Anlamadın!

Demek ki hata bende!

*

Parti mutfak gibi yangın yeri. Gelen giden yok eskisi gibi, hatta hiç yok! Geçenlerde teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcın geldi, yahu insan bir haber verir eşe –dosta. Bu partinin kurucu il başkanı var, hiç yoksa onu arar, davet ederdi insan.

Bu kadar mı gözünüzü hırs bürüdü, bu kadar mı kıskançlık damarınız kabardı?

Yılan kendi yavrusunu yer mi, yermiş.

Siz de partiyi yediniz, bitirdiniz! Hatta öldürdünüz de ağlayanı yok. Hani cenaze namazında imam efendi soracak cemaate, ‘Ey cemaat, merhuma hakkınızı helal ediyor musunuz?’

*

Eskiden birisine fırça çekilmek istendiğinde, azarlanmayı hak ettiğinde, yanındakini şunu söyler; ‘kalaylı-yorum’

Ağzına geleni söyler dolu dolu. Onu da söyleten sensin, hataların, kişisel hırsların, akıl tutulmaların eseri bütün bunlar.

Bilir misin bilmem, eskiden Murat arabalarımız vardı. Güvenli, yollara hakim, temiz, bakımlı, sağlam… Şimdi de var. Yol kat ediyor, sür’at de yapıyor, adam da taşıyor. Ama bakıyor son demde, taşıyacak adam da yok!

Yolu da berbat ettiniz zaten!

Yine bir Karadeniz türküsü geldi aklıma, Onay Şahin ile Hülya Polat söylüyor; ‘Hakkını helal et diyorsun, ne hakkım kaldı sende, zaten sürünüyorsun!’

El fatiha!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol