En çok da toplu taşıma araçlarında duyarım bu iğrenç sözcükleri. Toplu taşıma araçları kadınlar hamamından farksız. Berber dükkânı derler, eh kısmen şehirde ne var ne yok, berber dükkânlarında şekillenir, boyut kazanır. Kahvehaneler desen, eskisi kadar kalmasa da, oyun oynamaktan fırsat bulanların dedikodu yuvasıdır kahvehaneler.
Seks dahil, spor, siyaset, cinayet, partiler, liderler hep buralarda masaya yatırılır, notlar verilir, eleştirilir, takdir edilir. Tabi herkesin rengi, tuttuğu takım ve oy verdiği parti farklı olunca, farklı yorumlar, düşünceler birbirine karışır.
*
Bilenler bilir, araç kullanamam, toplu taşıma araçlarını tercih ederim.
Şehirde olanı biteni buradan duyar, öğrenirim. Kim kiminle olmuş, kim kime yan bakmış, kim kimin karısına sulanmış, hangi kız hangi oğlanla fingirdeşmiş, sezon başlarken takımların performansı nasılmış, hangi futbolcular kiralanıp veya birkaç seneliğine transfer edilmiş, hepsini duymanız mümkün.
Ama en çok da dedikodu. Hangi partili Ahırdağı’nın bilmem neresine kaçak ev yaptırmış, hangi gazeteci kimden tehdit ve şantaj yoluyla haraç istemiş, hangi işadamı nerede kaçak et kestirmiş, hangi araba, hangi telefon nerede daha ucuzmuş, bunların tümünü dedikodu yuvası toplu taşıma araçlarında duyarsınız .
*
Ammmmaaaaaa. En çok da özel hayatları merak eden insanlar, iki kişinin konuştuğuna kulak kabarttığında, kimin elinin kimin cebinde, hangi zengin oğlanın hangi kadını-kızı çırılçıplak bağ evinde kapının önüne koyduğunu duyduğunuzda kulaklarınıza inanamazsınız.
Biri konuşurken, öteki merakla soruyor, ‘Essah mı ede, nereden duydun, kim söyledi?’
Dedikodu canavarı umursamaz tavırla cevap verir, “Valla ne bilim ede, öyle diiler işte!”
Şu ‘duydum’ veya ‘öyle diiler’ lafı ötekinin merakını daha da artırır, illa ki öğrenecek ya, bastırdıkça bastırır Ankaragücü gibi. “Bahale, yoksa şu sosyal medya maymunlarından mı duydun, hani şu imalat hatası hastalıklı meczuplar var ya, onlar seviyor böyle dedikoduları, doğru söyle, onlardan mı duydun?”
Hiçbir zaman kaynak belirtilmez, verilmez. Çünkü yalan, tamamen dedikodu. Yol boyu ya siyaset konuşacak, ya parti, ya maç-top, ya da ucuz dedikodu.
*
‘Şu belediye başkanı var ya, daha şimdiden malı götürmeye başlamış. Tezgahı kurmuşlar, iyi yere dükkan açmışlar, vuran vurana…’
Hangi belediye başkanı olduğunu da bilmiyor aslında. Uydurmuştur bir yerinden. Eh, yalan söyleyeni de Ahırdağı’na kaldırmıyorlar nasıl olsa, gümrük de yok, salla gitsin!
Değmesin yağlı boya!
*
Belden aşağı ve özel hayatlar çok dikkat çeker, alakasız insanlar bile kulak kabartır, duyduklarına inanamaz, içinden ‘Vay canına, hiç de beklemezdim. Dinli imanlı adam-oğlandı. Şerefsize bak lan!’ derken tepkisini yanındakinin onayına sunar gibi yüzüne bakar.
Dedikoduyu seviyoruz. Yalanı su gibi içiyor, üzerine üzerine kondurdukça da yalan, dedikodu büyüyor, insanların iştahı kabarıyor.
Başkasına rastladığımızda, duyduğumuzu bire alıp beşe satmakta üstümüze yok. Bu meselede mahiriz. Bir de kendi özel hayatımızı, yaşantımızı sorgulamadan başkalarının özel hayatını didiklemeyi ne kadar çok seviyor, ne kadar çok merak ediyoruz!
Başkalarına, duyduğu muhatabına öfkesini ve küfrünü savururken, kendisi ayna ile yüzleşmez, kendi kıçındaki pisliği görmeden başkalarına ahlak dersi verir.
Uzak durun, uzak!





