Gaziantep' den gelirken (Kitap Fuarından dönüş) dolmuşta, yanımızdaki genç kullanmış. Çevirmeler bir süre bekletti bizi yolda.
Henüz 20 sinde var, yok, bu illete bulaşmamış halini görsen on numara delikanlı, pırlanta gibi bir çocuk, elleri cebinde uzun süre bekledikten sonra sırt üstü kafasının üzerine düşüyor.
Yanına gidip, ‘bir şeyin var mı?’ diyorum. Ama artık bir şeyi değil, hiçbir şeyi yoktu.
Kendisi de, ruhu da, varlığı da...
*
Her şeyi ile ‘düşmüştü’ O ‘düşmüştü’ bir kere, düşürmüşlerdi şerefsizler pırlanta gibi çocuğu bonzai tuzağına.
Ambulans çağırdım.
Çağırdığım ambulansta ki görevliler; önce ayakları ile dürttüler ‘insanlığı’, nefes alan hiçbir canlıya yapılmaması gereken bir şekilde, utanç duydum,
Ama çocuk ‘düşmüştü’ bir kere, nabzına baktılar. Sonra birbirlerinin yüzlerine.
Polis çağırdılar.
A4 kağıdına tutanak tutuldu, bu kağıda gencecik bir ömre EX diye yazıldı.
‘Bir el atın da, cenaze aracına koyalım!’ dediler.
El attık. Attık amma nasıl bir el attık.
Telefonu çaldı...
Polis çıkardı cebinden. ‘baban çok kızacak’ diye bir mesaj atılmıştı.
Ama o ‘düşmüştü’ bir kere.
Mesaja cevap verilmeyince telefon ısrarla çaldı. Arayan annesiydi!
Ve polis cevap verdi; Oğlunuz ‘düşmüş’
Taksici arkadaşlar haber verdi, hastaneye gidiyoruz, acilen gelmeniz gerek!
*
Babası artık kızamayacak. Annesi hep merakta kalmayacak. Kendisi ise hep 20 yaşında.
Bonzai tuzağı avına bir can daha düşürdü. Elleri cebindeydi.
Sırt üstü ‘düşürdü’
Bir daha kalkmamak üzere; ‘uyuşturucuuu!’ diye seslenemeyecekti o çocuk!





