banner1597

Baştan yazayım da sonra maraza çıkmasın! Bu yazının siyasetle uzaktan yakından alakası yok. Ha, var diyen çıkarsa, çok da umurumda değiller!

Yerelde basın adına gazetecilik, üstelik de isimlerinin başına ‘araştırmacı gazeteci’ kerameti kendinden menkul, birçok müptezeller, kimyasal artıkları imalat hatalıları varken, mesleğe kalite ve seviye gelmesini umut ediyor, bu hakkı hak ettiğimi düşünüyorum.

*

Şehirde sanayi kesimi zor durumda. Sanayiciler bir bir ya konkordato ilan ediyor, ya başka ülkelere ‘özellikle Mısır’a’ kaçıyor, kapasite küçülterek işçileri kapının önüne koyuyor, imalat düşük, ihracat haliyle yok hükmünde, sektör can çekişiyor. Bir an önce toparlanmalarını umut ediyorum.

Edepsizlik, ahlaksızlık diz boyu şahsım şehrinde. Millet baldırı çıplak geziyor, çarşı-pazar kasap dükkânı gibi. Uyuşturucu kullanım sayısı her geçen gün artıyor. Özelikle küçük sanayi sitesinde yabancı uyruklular çalışmak yerine hap satmayı daha kazançlı bulduklarından olsa gerek, her gün ‘şu kadar uyuşturucu taciri yakalandı’ haberleri düşüyor.

Emniyetin daha çok denetim yapmasını umut edenlerin başında geliyorum.

*

Dondurmanın başkentiyiz güya. Dondurma sektörlerinin birbirinden haberi yok. Cenazelerine katılmazlar, düğünlerinde mutluluklara ortak olmazlar, hastalıklarda bir ‘geçmiş olsun’u esirgerler, sonra da kalkıp birlik beraberlikten söz ederler.

Gaziantep her şeyimizi aldı, alıyor ya elimizden. Şimdi de kalkmış, ‘Dondurma sokağı’ geliştiriyorlar. Yahu bırakın bizde dondurma sokağını, senelerdir dondurma festivalini bile yapamıyoruz. Birbirimizi yemekten, birbirimizi aşağılamaktan, birbirimize çamur atmaktan, birbirimizin ipini çekmekten, sektörde dayanışmayı unuttuk, depremden sonra da insanlıktan çıktık zaten!

Umarım bir gün dayanışmanın, dondurmanın başkenti olduğumuzun farkına varırlar!

*

Depremden sonra şehrin dört mir tarafı şantiye alanına çevrildi. Rab’bim devletimizden razı olsun, TOKİ, EPP ve Emlak Konut şehri ayağa kaldırırken, bu arada yine devlet gölgesini üzerimizden eksik etmedi, önemli yol projelerini hayata geçirmeye hazırlanırken, sanki babamızın oğlu yapıyormuş gibi, ‘bizi yaptık, biz yapıyoruz’ diye sahiplenmeye, çevreye, partililerine, Ankara’ya mesaj göndermeye başladılar.

Yahu senin yaptığın rutin belediyecilik. Mahalle - muhtar ziyaretleri, iki çocuğu kucağına al sev, oyuncak dağıt, bir iki yol, park düzenlemesi, hasta ziyareti ve düğün törenleri aha sana sosyal belediyecilik.

Onun dışına çıkamadın bir türlü. Belediyelerde, belediyelere bağlı kurumlarda (örneğin KASKİ) hâlâ eski ve yeni yönetim tartışması, kavgaları, çekişmeleri var. Ne çekişmesi, resmen kavga var!

Yok şu onun adamı, yok bu falanın adamı ayrımı, hizmetlerin ifasını geciktiriyor, ya da sekteye uğratıyor. Yetki ve sorumluluk anlamında kimin ne yaptığı belli değil. Kurumlarda otorite boşluğu var, patron görevlendirdiğine söz geçiremiyor, çalışan da ‘dağları ben yarattım, ben neymişim be abi, haberim yokmuş!’ havasında iken, eh depremin üzerinden 2,5 yıl geçti geçiyor, kurumlar yerine oturmadı daha. Herkes ayakta, ‘şu kalksa da yerine  ben otursam!’ bekleyişi, sabırsızlığı varken, umut etmek benim hakkım, bu hiyerarşik zihniyet son bulsun!

*

Evet, şehirde ciddi bir su sıkıntısı var. Yaşıyoruz her gün. Muhtarlar, vatandaş haklı mı, haklı. Haklı da, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp küfredilmez ki birader. Gidene af etme, mevcut yönetime demediğini bırakma!

Ama bak, çalışıyor, didiniyor, vatandaş mağdur olmasın diye yırtınıyor, uykuları kaçırıyor. Isıtıp ısıtıp yazsam ayıp olacak ama mecburum, depremi Fırat Görgel yapmadı, barajlardaki suları komşu illere Fırat Görgel hibe etmedi, eskimiş şebekelerden ötürü kayıp kaçak oranının yüzdesini Fırat Görgel belirlemedi, baktı ki iş başa düştü, mecbur; altyapıya önem verdi, Pınarbaşı hattı kurumuşken, barajlarda su seviyesi neredeyse sıfıra dayanmışken, Andırın’dan gelen Karasu belirli bir bölgeyi doyururken, Kılavuzlu’dan Ayvalı’ya su transferi sağladı, şebekeler yenileniyor, altyapı çalışmaları hızla ilerliyor, inşallah en kısa sürede su sıkıntısı yaşanmayacak, vatandaş isyan etmeyecek, çile son bulacak.

Umut ediyorum!

*

Yaza yaza yoruldum, tiksindim. Söyleye söyleye dilim damağım kurudu, Uzunoluk Çınarlı Camiden (eski adı Bektutiye) Bahçelievler Camiisine kadar olan arada bir umumi tuvalet yok. Ulu Cami tuvaletini demeyin bana, pislik yuvası, iğrenç. Kirli ilişkiler yaşanırken girilecek, ihtiyaç görülecek yer değil. Ahlaksızlık diz boyu.

Eee, hal böyle iken yeni yapılar arasına, Trabzon Bulvarı arasındaki konutlar arasına bir umumi tuvaleti konduramadınız. Yaşlılar var, çocuklu kadınlar, hamileler var, engelli vatandaşlar varken, ee, tuvalet de bir ihtiyaç, insanlar açık alana mı ihtiyaçlarını giderecekler, onu mu istiyorsunuz?

Bu kadar mı zordu yeni yapılan konutlar arasına bir umumi tuvalet yerleştirmek! Hiç mi öngörünüz yok, hiç mi plan-projeden anlamıyorsunuz?

Tabi milletvekilleri Trabzon Caddesine giremediklerinden, esnafın derdiyle dertlenmediklerinden, Demokrasi Meydanında oturup bir çay içmediklerinden, vatandaşın ne çektiğini bilmediklerinden yapılmayanları ne görüyorlar, ne duyuyorlar.

Canlarına minnet! Aha meclisin açılamasına 3 hafta kaldı. Giderler, bir daha zor bulursunuz memlekette. Amma ve lakin, umut ediyorum, bir gün vatandaş da sizi görür, kış uykusundan uyanır! Ne kadarsa, o kadar!

Daha çok şeyi yazmayı, umut etmeyi kendimde hak görüyorum da, yerim dar birader!   

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol