Keyfi öyle istiyor demek. Yahu bırakın uçağın keyfine karışmayın, canı nereye istiyorsa oraya insin, oradan kalksın! Size mi soracak ne yaptığını, yapacağını!!

Karışsanız, müdahale etseniz, ki edemezsiniz, cesaretiniz yok, hükmünüz yok, kıymeti harbiyenizi yok, bırakın keyfine göre hareket etsin uçaklar,  pilotlar, bu uyumsuzluğun, bu rezaletlerin arkasında kim, kimler varsa…

Neden inemezmiş, neden kalkamazmış!

Ben de saf saf soruyorum, iş mi yani benim sorduğum! Zaten soruda lezzet de yok, kıvam da, tat da. Peki, beklenti var mı, hıh, yok valla! Ancak biz çalıp biz söylüyoruz. Kimsenin umurunda değil, ki herkes de hayatından memnun görünüyor.

Sahi siz, ısıtıp ısıtıp sofraya, önünüze getirilen yemeği yer misiniz? Zehirleneceğinizden, midenizin bozulacağından korkup, kaldırıp çöpe dökersiniz! Yeseniz, soluğu hastanede alacaksınız zira!

Ama ticareten ve siyaseten güç zehirlenmesi yaşayanlar, sorunlara seyirci kalacak! Muhalefet de başka konu, mesele yokmuş gibi, her defasında bu meselenin üzerine balıklama atlayacak!

Olur canım, başka sıkıntın var mı?

*

Gerçi alıştık artık. Zaten inat edip, bir gün zamanında ve saatinde inip kalksa, iniverse, şaşıracağız, ağzımız bir karış açık kalıp hayret edeceğiz. ‘Vay canına, vallahi vaktinde indi uçak!’ diyeceğiz de, ıh diyemiyoruz ama şaşırmaya, hayret etmeye devam ediyoruz.

Soruyu kısa kestim aslında. Gerçi siz de neden uçaklarımızın havaalanından vaktinde kalkamadığını, neden gününde ve saatinde inemediğini biliyorsunuz da, borcum borç deyip bir de benden dinleyin istedim.

*

Geçen hafta başında, işi için Ankara’ya giden Gelecek Partisi Kahramanmaraş İl Başkanı Muharrem Çevik aradı, sabah saat 07.25’de kalkması gereken Ankara-Kahramanmaraş uçağı kalkamamış.

Yolcular ki, kendi ifadesine göre 150 kişi per perişan. İçlerinde yaşlılar var, hastalar var çocuklu kadınlar var, zamanla yarışan işadamları var, bürokratlar var. 

Var oğlu var işte, nihayetinde yolcular…

Peron önünde beklemişler saatlerce, aha şimdi kalkacak, aha ha kalktı ha kalkacak denilerek saatlerdir oyalanmışlar.

Meredin kalkacağı yok.

*

Oysa işadamı ise zamanı kısıtlı ve kıymetli. Aslında herkesin öyle. Ticareten müşterileri ile randevusu olanlar var, doktor ile saatli buluşması olanlar var, sınava girecek öğrenciler var, okula yetişmeye çalışanlar var ve çocukları ile perişan olan, acıkan kadınlar-bebeler var, yaşlıları da ekleyin, rezalet diz boyu.

Vakti saatinde inemeyen, kalkamayan uçağı ne yapayım ben!

MADO, ya da Havaalanı kavşağındaki Sezal’lara ait akaryakıt istasyonunu bahane ettiler, bir şekilde Binevler yolu üzerindeki Çocuk Yuvası alt tarafına takasla yer verdiler, istasyon alanı boşaltıldı.

Pist kısa dediler, uzatıldı.

Bina fiziki olarak yetersiz dediler, maşallahı var, dört dörtlük hizmet binası ve kule de tamamlandı.

Eee, geriye ne kaldı; uçaklar rahat inecek, kalkacak, yolcular komşu Gaziantep’e gidip rezil olmayacak, zamandan kazanacak, yorulmayacaklar!

Demekle, istemekle olmuyor bunlar!

Yaşayacaksınız! Eliniz mahkûm!

*

Peki, niye elimiz mahkûm!

Şimdi de tutturmuşlar, pistlerini uzaması gerek, ki bunun için 65 dönümlük bir alanın kamulaştırılması gerekiyor.

Artık ILS cihazı için yazılmadık, söylenmedik kelime, cümle kalmadı. Dilimizde tüy bitti, canlı yayınlarda, yorumlarda kaç kez etkili ve yetkili insanları dinledik (siyasiler, bürokratlar ve işadamları dahil) sen misin konuşan, sen misin yazan, kimse tınlamadı, uçak bile bizi ciddiye almadı, kendi öz havaalanımız yerine, hava muhalefetini, olmayan ve takıldı takılacak denilen ILS cihazını bahane edip Gaziantep’e indi, ya da yolcular, Gaziantep’ten 30 kilometre uzakta, Kilis yolu üzerindeki havaalanına gitmek zorunda kaldılar.

*

Yaşı, cinsiyeti ve mazereti ne olursa olsun, yolcular artık bıktı, tiksindi. İllallah çektiler. Senelerin kangren haline gelmiş, yılan hikâyesine dönüşmüş havaalanı rezaleti için söylenmedik laf kalmadı, üstelik de günaha girdi vatandaş.

Herhalde dua edecek değillerdi.

Bu işin sorumlusu biziz, ‘o iş bizde, bende!’  deyip, siyasetini, ticaretini sağlıklı işlemeyen havaalanı ve bahanelerle inip kalkamayacak uçaklar üzerinden ahkâm kesenler, vatandaşın isyanına kulaklarını tıkadılar, kulaklarına pamuk deptiler, iş lafa gelince de, ‘Bizim sevdamız Maraş. Gaziantep’ten neyimiz eksik, iki de bir bizi komşu il ile kıyaslıyorsunuz!’  deyip bize çemkirdiler, sitem ettiler, kahrettiler ve bize gazetecilik dersi vermeye kalkıştılar.

Canlarım benim ya, ne hoşsunuz öyle!

*

Nihayetinde BAAE Başkanı, toplumsal duyarlılık sahibi sayın Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu’nu da çileden çıkardınız, hava muhalefeti sebebiyle uçak seferlerinin iptali karşısında, “İşinizi doğru dürüst yapın, gölge etmeyin, başka ihsan istemez!” demek zorunda bıraktınız.

Yolculara rezervasyon değişikliği önermişler. Olur şekerim, başka arzunuz!

İnsanları perişan etmekten, isyan ettirmekten zevk mi alıyorsunuz da, sorunlara, çözüm odaklı meselelere duyarsız veya seyirci kalıyorsunuz!

Hııı?

Batı, pardon Gaziantep bizi kıskanıyor diyoruz ya, bırakın bu işleri, ağacın kovuğu kendi içinde olurmuş!

Arif Nihat Asya’nın şiirinde dediği gibi, ne çok seviyoruz oyunu, oynaşı. Hani lafa gelince hepimiz de Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştaydık!

Yahu bırakın artık bizimle, aklımızla dalga geçmeyi, bizi salak, saf, ve keriz  yerine koymayı…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol