Depremden önce adını ’mecburiyet caddesi’ koymuştuk. 14 katlı özel idare binası ile de yeryüzünde bizi bilmeyen, duymayan kalmamıştı. Hani dünyanın en acayip, en tuhaf binası diyorlardı ya, deprem öncesi Hayrettin Güngör burayı yıktı, oysa 10 şiddetindeki bir muhtemel depreme dayanıklı olduğunu bilmeyen yoktu.
Yıkım firmasından da 600 bin lira para aldığı söyleniyordu. Belediye adına…
*
Üzerinde vergi daireleri, SGK, Defterdarlık ve Valilik gibi önemli kamu kurumları vardı. Cazibe merkeziydi, şehrin hafızasıydı. Maraş denilince akla ilk gelen yaşam alanıydı, en büyük markalar, firmalar bu cadde üzerindeydi.
Buluşma noktası, adresiydi.
Ancak deprem sonrası ne buluşma kaldı, ne adres. Hafıza enkazla birlikte bilinmedik yerlere döküldü.
Neyse…
*
Deprem sonrası şehrin dört bir yanı şantiye alanına dönmüşken, her geçen gün daralan, bırakın araçları, insanların bile rahat gidebileceği alan küçülür, daralırken, caddenin sağında ve solundaki inşaatlar yavaş yavaş yükselmeye başlarken, bu cadde üzerinde kurulu konteyner işyerleri şu sıralar sıkıntı yaşıyor.
Sıkıntı şu, bir an önce boşaltın!

Birkaç gün önce, Trabzon Caddesi üzerinde konteyner işyeri bulunan, bu bölgenin değil sadece, şehrin delikanlısı, gözünü budaktan, söyleyeceğini dudaktan sakınmayan kuyumcu esnafı, cadde esnafının sözcüsü gibi konuşan sevgili Ahmet Hurşitoğlu, cadde üzerinde inşaat-yapım çalışmalarını sürdüren, bir kule kepçe firmasının işyerlerini terk etmesi yönlendirilmesine tepki gösterdi, ‘Trabzon Caddesi bize mezar olmadan Açıkalın firmasına gülizar olmaz!’ gibi tarih kokan bir cümle sarf ederek, bu meselede kararlılığını, duruşunu ortaya koydu.
Esnafın yüreğine su serpen bir konuşma yaptı.

Oysa bu cadde üzerindeki esnaflar sık sık yer değiştirdiler. Her yer değiştirme bir maliyet, bir zaman, bir müşteri kaybı demek oluyordu ki, Hurşitoğlu sert tepkisini sürdürdü, firmanın çalışmalarına mani olmadıklarını söyledi, hatta bu meselede ayrımcılık yapıldığını bir örnekleme ile de ortaya koydu.
Tabi ki zamanla kaldırılacaklar. Ancak yer göstermeden nereye bırakacaksınız. Bölgeye mal olmuş işyerlerini götürüp de şehrin en ücra noktasına yerleştirecek değilsiniz herhalde.
O vakit hafıza ve cazibe nerede kalacaktı?





