Allah’ın yarattığı bütün canlıların havaya, oksijene ihtiyacı var. Tüm hayvanlar oksijen ile karbonu sentezleyerek ısı enerjisi üretir, ürettiği bu ısı enerjisini de mekanik enerjiye dönüştürerek hareket eder.

İnsanların farkı var mı, yok. Hepiniz havaya, suya ve enerjiye ihtiyaç duyarız. O bakımdan, diğer bir deyişle hayvanlar, bitkiler gibi fotosentez yetenekleri olmadığı için, çevrelerinde ne kadar bol gıda maddesi bulurlarsa bulunsun, oksijensiz ortamda yaşayamaz.

Balık örneğin. Yaşam alanı su. ‘Sudan çıkmış balığa benzemek!’ ne demekse, ötesini siz düşünün artık!

Solungacı olan balık ve diğer su hayvanları, suda erimiş halde bulunan oksijeni alarak bu enerji dönüşümünü gerçekleştirirken, sudan havaya çıkınca ‘sudan çıkmış’a döner ve oksijensizlikten boğulur.

Tıpkı bizim Maraş gibi.

*

Sıcak gündem. Ordulu bir arkadaş, (Beytullah Şahin) sağlık müdürü olarak atanıyor. Koltuk 77 gündür bomboş iken… Akıllarına yeni düşmüş olmalı ki, bu şehirde sağlık camiasının hafızası diyebileceğimiz o kadar doktor varken, kim diye sordunuz, cevap vereyim; Gökhan Gökşen, Mahmut Arık, Harun Çetin, Vehbi Şirikçi, Ahmet Yener, M. Ali Belpınar varken, tutup da şehri bilmeyen, tanımayan uzaktan birini sağlık müdürü olarak atamanın mantığını kim izah edecek!

Tabi siyasilerin bilgisi, haberi yok. Hani birlik ve beraberlikten söz ediyordunuz. Adamın ataması yapıldı, ruhunuz duymadı, sabah atamayı durdurdunuz!

Hem o arkadaşa yazık, onuru incinmiştir, hem de bizde yerli ve milli bu işi yapacak onlarca kardeşimiz varken, sağlık camiasını boş tuttunuz.

Akşamdan atadınız, sabahleyin ‘Pardon!’ dediniz.

Suda boğulacak balık, bu işkenceye, bu onursuzluğa layık mıyız? Ya da biz çok mu saf, çok mu alığız? 

*

Kabul edin artık. Şehir, sudan çıkmış balık gibi. Çırpınıyor, tutunacak dal arıyor, sığınacak liman arıyor, başını vuracak taş arıyor, elinden tutacak birilerini arıyor, fakat bakıyor, bakıyor, kimseyi göremiyor.

Devlet bizimle. Bakanların biri gelip biri gidiyor. Sudan çıkmış balığa bir faydaları olur mu, bunu zaman gösterecek. Lakin görünen o ki, gelenler basının bile sorularına cevap vermek yerine, ‘istişare toplantısına geçiyoruz!’ geçiştirmesiyle soruları cevapsız bırakıyorlar.

Biz sudan çıkmış balık gibiyiz.

*

Havada, gaz fazında bulunan oksijeni kullanacak akciğer yoksa, yani oksijen azlığından değil, bolluğundan öleceğini herkes bilirken, solungacı olmayan diğer varlıklar da suda erimiş halde bulunan oksijeni bünyelerine alamazlar ve ciğerlerindeki oksijen bitince boğulurlar.

Demem o ki, Kahramanmaraş yerel siyasetinin, yerel yönetimlerinin, yerel ticaretinin, yerel basınının, yerel sivil topum kuruluşlarının ve vatandaşın yaşayabileceği yeterli oksijeni var mı?

Suda kalmak mı daha evla, suyun dışında yaşamak mı daha münasip! İkisi arasında gidip geliyoruz! Tartışmalara, eleştirilere tahammül edemeyen insanlar, ki özellikle siyasi ve yerel yönetim cenahı, yerel basını suda boğulma tehlikesi geçiren balığa çevirdiler.

Nasıl becerdiler, nasıl hallettiler, helal olsun! Yetenek meselesi desem, nasıl anlaşılır, onu da bilmiyorum!

*

Fakat, lakin, ama, binaenaleyh, aslında, zira unutmasınlar ki, bizi sudan çıkmış balığa çevirmek isteyen zihniyet, basın bir gün kendilerine en çok lazım olduğu dönemde yanlarına olmayacak! Bu defa suda boğulma tehlikesi geçiren balığa kendileri benzeyecek, ben değil.

Keser ve sap meselesini hatırlayın!

*

Özetle, şehrimin dört bir yanı su ile çevrili. Barajlarında, sularında balık da çok, balık hafızalı toplum olsak da, basın camiasını sudan çıkmış balığa çevirseniz de, hiçbir arkadaşım ‘alık’ değildir, bunu bir daha hatırlatmak istedim!

Buna 2024’de mahalli seçimlerde oy verecek halkım da dahil.

Ne kadarsa, o kadar!

Son sözümü söylemesem çatlar, ölürüm! ‘Biz sudan çıkmış balıktan farksızız!’

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol