E olmasınlar bir zahmet! Çeşmeden akarcasına yalan söyleyeceksin, milleti de salak yerine koyup inandırdığını zannedeceksin, sonra da su kadar aziz olmayı bekleyeceksin!

Yok canım, yok şekerim. İkisi bir arada olmuyor zaten. O senin dediğin kahvede olur ancak!

Tabi ki su hayattır, su nimettir, su yaşamın ta kendisidir, su bizim yaşam kaynağımızdır. Lakin en büyük fırtınaları da bir bardak suda koparıyoruz! Bu meselede üstümüze yok diyebiliriz!

Diyebiliriz derken bizden, yani şahsım şehrinden söz ediyorum.

*

Yazıya girerken aslında ülkemizin dört bir tarafında güvenle içilen HAMİDİYE suyundan söz edecektim. Biliyorsunuz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu meselede hedef haline geldi. Neymiş efendim, Abdulhamithan’ın eseri olan Hamidiye Suyu’nun üretimini durdurup, adını da değiştirerek HMD olarak piyasaya sürecekmiş.

Doğru veya yalan. Bıraktım, vazgeçtim.

O topa çıkmıyorum, girmiyorum da. Yalnız şu sıralar sularımız kirli akıyor. Bize gelen şikâyetlerin ardı arkası kesilmez iken, insanlar pet şişe sularına sarıldı bir kere daha. Depremin üzerinden 5 ay geçti, sular duruldu, kirlilik kalmadı, güvenle içebiliriz diye düşünürken, çeşmelerimizden akan sular ne yazık ki sağlıklı değil.

Şebekelerde mi sorun var, klorlamada mı noksanlık, bilemedik. Lakin bilinen şu ki, sularımız temiz değil. Bazı bölgelerde rahatlıkla içilecek durumda olsa da, genelde sudan şikâyetçi insanlar. KASKİ şu sıcak yaz günlerinde,  hastalıklara davetiye çıkartacak mevsimde tedbirini almalı.

*

Biliyorsunuz, depremin ilk günlerinde MADO’ya ait MARSU gündeme geldi. Şehrimizin güvenle, rahatlıkla içilecek kaynak suyu.

MADO’yu, suyunu savunmak için yazmıyorum. Depremde herkes, çok işyeri ve büyük işletmeler zarar gördü. İşletmeler bile çalıştıracak elaman  bulamazken, dondurmanın başkentindeki dünya markası MADO’nun ihtiyaç sahiplerine su dağıtmadığı, bir tas çorbayı esirgediği, insanları susuz ve aç bıraktığı, üstüne üstlük başka yerlere sattığı iddiası aldı ele gitti yola.

Sanki memlekette bir tek MADO var. Anlı şanlı, vergi rekortmeni, ihracat şampiyonu fabrikalar bu meselede sorumluluklarına yerine getirmek dururken, MADO hedef haline geldi.

Vur abalıya!

*

Daha önce de yazdım, yine yazarım.

Yalandı.

Firmanın Tekir’deki tesisleri de zarar görmüştü her işletme, her dükkân, her işyeri ve tüm konutlar gibi.

Unutuldu, sular duruldu, sular çekildi derken, hiç de gerek yokken firma yetkilileri bazı gazeteci arkadaşları alıp Tekir’e, işletmeye götürdü.

Gerek yoktu.

Bütün Türkiye, bütün dünya MADO’yu, MADO da bizi bilirken, gazetecileri işletmeye götürüp aklanmaya çalışmak istercesine gezdirmek abesle iştigaldi.

Bilenler bilmeyenler, gerçekle tanışmayanlar depremin adı ve açtığı yara büyük, fakat acısı daha taze iken, aşını, işini, çalışanını ve işyerini kaybetmiş, enkazdan yakınlarını çıkartmış insanların, marka ve firmaların psikolojisinden anlamayanlar, yalanlar ürettiler, bir bardak suda kopartılan fırtınanın ipine sarıldılar.

Yalan kartopu gibi büyüdükçe büyüdü, MADO hedef tahtası haline geldi, herkes nişan alır gibi oklarını üzerine çevirdi.

Tekrar ediyorum, firma sahiplerinin günah çıkartmak istercesine basın mensuplarını Tekir’e götürmesi, işletmeyi gezdirmesi gereksizdi, yersizdi ve lüzumsuzdu. Ne amaçlandı, ne hedeflendi, bilemedim!

Keşke deprem olmasaydı da, basın mensupları bu güzel tesisi başka anlamda gezmiş olsaydı. Ama kaderin önüne geçilmiyor işte!

*

Önünden geçmem, suyundan içmem diyenler…

Filmlerde izlemişsinizdir, cenazeye, mezarlığa ilk gelen katilin kendisi olurmuş!

Bize düşen, firmalarımıza, markalarımıza sahip çıkmak!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol