Kaçar mı benden!

Sedat Peker denen suç örgütü lideri açıklayınca, bu işin peşine düştüm. Kim olabilirdi? Siyasetçi miydi, işadamı mı, gazeteci mi, yoksa sıradan bir vatandaş mıydı?

Bizim de elimiz armut toplamıyor nihayetinde,(!) bizim de her yerde adamlarımız var,(!) parasız gönüllü muhabirlerimiz(!) varken, üstelik de kulağımın delik olduğu söylenir!

Bu meselede kendimizi övmenin gereği yok, bilen bilir zaten bizi. Bilmeyen de bir avuç mercimek zanneder!

*

Suç örgüt lideri Sedat Peker bu açıklamayı yaptıktan sonra, biliyorsunuz ülkenin gündemi değişti. Herkes birbirine kuşku ile bakmaya başladı. Herkes birbirinden şüphelendi. Zaten bütün mesele, gündemi değiştirmek üzerine inşa edilmişti.

Bilenler, tahminde yanılmayanlar sesini çıkartmadı. Bilemeyenler, bir tahminde bulunamayanlar da merakını yenemeyip sağdan soldan edindiği bilgi kırıntıları ile çokbilmişliğe başlayınca, iş zıvanadan çıktı, her kafadan bir ses yükselince, gözler fıldır fıldır dönmeye başladı.

*

Maraş’ta bile bana soran sorana! ‘Araştırmacı gazetecisin! Senin kulağın keskindir, deliktir. Haberin mutlaka olur, mafyadan her ay 10 bin doları kim aldı, biliyorsun, ne olur söyle!’

Söylemedim tabi. Söylesem, Amerika’yı yeniden keşfetmiş gibi bilineni kendine mal edecek, havasını basacak, ben gölgede kalacağım.

Yağma yok, ki öyle bir dünya da yok!

Sonra niye söyleyeyim de başım derde girsin, ağrımaz aşıma ağrılar girsin! Ananız da güzel miydi o kadar!

Vermedim, söylemedim.

Türkiye bir hukuk devletiydi, bu ülkenin hâkimi vardı, savcıları vardı, kimin verdiğini, kimin aldığını araştırır, bulurdu. Bildiğim halde biraz da çekindiğimden, korkumdan olsa gerek, açık etmedim, bilmedim, duymadım haberim yok ayaklarına yattım, yani sizin anlayacağınız üç maymunu oynadım.

*

Bir yerel gazetede şöyle bir ilan çıkar; ‘Yeni çıkacak gazete için yazı işleri müdürü aranıyor. Şartlar ise şunlar, bunlar…’

Ertesi günü gazete bürosundan içeri bir adam dalar. İş için, başvuru için geldiğini söyler. Gazetenin patronu sınava tabi tutar gibi sorar; “Yabancı dil bilir misin?”

Adam gayet rahat; “Hayır, bilmem. Türkçede bile 32 yanlışım çıkar benim!”

“Peki gazetecilik konusunda bir tecrüben, bir yerde çalışmışlığın var mı?”

Tek kelimelik cevap gelir adamdan; “Yok!”

Patron son soruyu sorar biraz öfkelenerek, “Pekâlâ, eğitim durumun ne, yani üniversite mezunu musun?”

Adam pişkinin önde gideni, “Alakası yok, ben ilkokulu bile zar zor bitiren adamım!”

Patron sinirlenir, artık çok olmaya başladı başvuru sahibi, ayağa kalkarak, “Be adam, yabancı dil bilmezsin, bir tecrübe sahibi değilsin, üstelik de üniversite mezunu değilsin! Ne diye başvuru için geldin, beni meşgul ediyorsun!”

Adamdaki pişkinlik tavan yapmış, gayet sakin bir dille, “Hiiiçççç! Aradığınız adam ben değilim de, onu söylemeye geldim!” der.

*

Bunu neden yazdım, bakıyorum, herkes sosyal medya üzerinden canlı yayın yapmaya başladı, muziplik olsun diye hatırlatayım dedim.

Bana ne elin 5 koyunundan, 15 keçisinden, aylık 10 bin dolarından.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol