Mimarlık, inşaat, elektrik, bilgisayar, teknoloji mühendislik ister, eğitim ister. Ama siyaset meslek olmadığı gibi, bir mühendislik dalı da değildir, olmadı da hiçbir zaman.
Ha, kaldırım mühendisliği dersen, şu sıralar çoğaldı. Kapanan, kapasiteyi küçülten, yurt dışına giden işletme çalışanlarının kapı önüne konulması ile işsiz kalan gençlerin başka ne yapacağını sanıyordunuz!
Önümüzde bir seçim var, sayılı günler gözüyle baktığımız bir erken seçimden söz ediyorum. Tabi seçim takvimini kararını Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan verecektir. O, ne derse o!
Bizim niyetimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Bu seçim sürecinde bazı gözlemlerimiz üzerine düşüncelerimi, yorumlarımı paylaşmak istemiyorum, çünkü her yazı, her yorum tarihe düşen dipnottur ve söyleyeni, yazanı bağlar.
Siyasetçilere düşen toplumu konsolide etmek. Şu; birleştirmek, toparlamak, sağlamlaştırmak. Bölmek, parçalamak, kutuplaştırmak hiç değil.
Siz gazetecisiniz, toplumda bir kanaat önderisiniz, ettiğiniz bir söz, bir yorum veya bir eylem, karşı mahalleyi konsolide edebilir.
*
Bu ne demek? Öyle söylemler, öyle yorumlar, öyle sözler duyuyoruz, okuyoruz ki hem yazılı, hem sosyal medyada, şaşırıp kalmamak elde değil. Amaç ne peki, milleti sandığa çekmek. Oy devşirmek.
Biliyorsunuz , yüce Meclis ekim ayında açılıyor. Sağda solda gördüğünüz, kendilerince sahada olduğunu zannettiğimiz milletvekillerini ekim ayından sonra şehirde daha az göreceksiniz.
Ahırdağı’ndaki Türk Bayrağına gittiler, fuarda boy gösterdiler, canlı yayınlara katıldılar, birkaç ziyaret, birkaç açılış derken gittiklerinde milleti unuturlar mı, onu da zaman gösterecek!
*
Para var mı para! Ne alaka diyorsanız da, para her kapıyı açıyor ve seçim de kazandırıyor! Peki, seçimler para kazandırır mı, bakın burası çok önemli. Unutmadan, fuarda güya ünlü türkücü imiş, şarkıları yarım yarım söyleyerek, keserek, absürt konuşmalar, ‘para var mı para?’ tipi gıcık ve vıcık vıcık sorular, yılışmalar, dalga geçmeler, ‘anan var mı, bekar mı, kaynanan kaç yaşında?’ gibi ciddiyetten uzak bir şarkı-türkü programına çıkanları da bizim millet ağzının suyu aka aka dinlediyse, yazıklar olsun onlara. Adam şarkıları-türküleri katletti, faciaydı, rezaletti.
İnşallah önümüzdeki yılki fuara bir daha çağırmazlar. Çağırırlarsa en büyük tepkiyi ben gösterir, eleştiririm!
*
Seçimlerin üzerinden 1,5 yılı geçti. Başkanlar koltuklarında, rutin dışına çıkamıyorlar. Örnek isterseniz çevrenize, bazı ilçelere, bazı belediye başkanlarına ve başkanlarına bakın, anlarsınız!
Fakat bakıyorum, çevremden biliyorum, duyuyorum da üstelik, duygusal hırsları, kimilerini gerçeklikten koparıyor.
Siyasete duygusal bakanları anlamak mümkün değil. Lakin bakıyorum, okuyorum da, ‘hele’ ile başlayan cümleler hiç bitmedi, bitmiyor, bitmeyecek gibi de görünüyor. Zaman zaman ‘keşke’ler alıyor ‘hele’lerin yerini.
Pişmanlıkların ardı arkası kesilmeden! Ağlama duvarına gidip gözyaşı dökmelerine ramak mı kadı ne?
*
Fakat hepsi de siyaset mühendisi. Maşallah her yerdeler, neler açıklıyorlar neler, aklınız durur da, ünlü bir düşünür şunu söyler; ‘Bir tartışma için dayanağınız yoksa, davacıyı kötüye kullanın!’
Algı yaratmada üstlerine yok! Fakat vatandaşı dinlerseniz algılar yergiye dönüşmek üzere. Kimse de ayağını denk almıyor, icraat noktasında sınıfta kaldıkları kesin!
Ama propagandalarını iyi yaptırıyorlar. Yani, kara propagandaya bu derece kolayca inanma hali ruhumuza sinmiş gibi. Ki siyasi özgürlüğe en büyük tehdit. Düşüncenin, fikrin, yorumun, gerçeğin ölümü nihayetinde.
*
Hissettiklerimizin gerçek olmayabileceği düşüncesi çok eski. Ruh ile aklın mücadelesi de diyebilirsiniz.
İnsanlara, olaylara, tarihlere ve yaşananlara at gözlüğü ile bakmayı seviyoruz. Kolay eleştiriyor, kolay linç ediyor, ediliyoruz. Tek pencereden bakınca oluyor bunlar. Oysa günümüzde eleştirin ölümünü sağlayan kültür yozlaşmasının ürünü popülizm, gerçekleri aktüel, dedikodu, fısıltı halinde paketleyerek algıyı gerçek sandırıyor.
Zaten hepimiz algı üzerinden gidiyoruz, bizi gönderiyorlar algı istikametine.
Kendi aklımız yokmuş gibi.
*
Hal böyle olunca da simülasyon yapan kitle iletişim araçlarına kuşku duymadan, sorgusuz inanma kolaycılığı yakamızı bırakmıyor. Duygusal sömürüye çanak tutan rant gazeteciliği de, sahtecilik rejiminin sürgit devamına çalışıyor.
Şimdi herkes soruyor, erken seçim var mı, af çıkacak mı? Özellikle affı dört gözle bekleyenlerin sayısı oldukça fazla. İktidar bu affı çıkartacak muhtemelen, onun da nimetini yiyebilir. Hakkı da. Bunun sebebi ise, halksız siyaset yapmayı seçen, politikayı sayılara indirgeyen, eleştiriye tahammül göstermeyen, derinliksiz, ilkesiz politik anlayıştır.
Araya giriyorum, bu aralar şehirde müptezeller, imal artıkları, kendini araştırmacı-gazeteci yerine koyan özgül ağırlığı sıfır çapsızlar ordusu yetişiyor.
*
Yazı uzadı, halka rağmen siyaset yapılmıyor olsa da yazıya nokta koyacak olursam, mühendislere hakaret etmeyi aklımdan geçirmedim, aslında siyasetin mühendisliği olmaz, siyasetin dürüstlüğü, ahlakı, ilkelliği ve ideolojisi olur.
Mevsimlik siyasetçilerimiz için lafım; ‘Mış’ gibi yapmak siyaset ise, ben kralını yaparım.
‘Erken seçim ne zaman?’ diye sordunuz, cevaplıyorum; ben bilmem, patron, yani sayın Cumhurbaşkanım bilir! Bize lahmacun yemek düşer!
Bilmem anlatabildim mi?





