İster inanın ister inanmayın, bir roman yazmaktan daha zor. Ha, okunması zor mu derseniz işte ona gelince cevabım evet olacak. Zira anlaşılır, izah edilir, anlatılır ve keyifle dinlenir. O’nu anlatmak için önce dinlemek, anlamak, onunla oturup bir muhabbet etmek, bir çay-kahve içimlik sohbet etmek gerekiyor ki, ancak o zaman hakkında bir hüküm verebilesiniz!
Yoksa, anlat desen anlatamaz, yaz desen yazamazsın!
Daha önce de, ki kaç kez yazdım hatırlamıyorum, hangi özelliklerini anlatsam size, hangi yeteneklerini sıralasam tatmin olsanız, bilemiyorum.
Bir koltukta birden fazla karpuz taşıyabilen ender kişiliklerden biri.
Birçoğunu yazmıyorum. Yeteneklerini, özelliklerini, nazar değer diye.

Şehrin genel kültüründe, hafızasında o var.
Şehrin medyasında, ruhunda, dokusunda ve kokusunda o var.
Şehrin ileri gelenleri arasında ilk sıralarda yer alır.
Şehrin tanıtımı noktasındaki çabalarını anlatmak sayfalara kâfi gelmez.
Dürüst kişiliğini kadar dürüst işletmeciliğini kaçıncı sıraya koyacağımı bilemiyorum.
Dedim ya, bir koltukta birden fazla karpuz taşıyabilen, bütün renkleri bir masa üstünde toplayıp, mozaik oluşturabilme yeteneği ile şehrin tanıtımı için de bir tanıtım elçisinden farkının olmadığını söylersem, yazarsam, ben az yazarım, siz çok anlarsınız muhtemelen!

Sosyal medyada gezinirken, seneler önce, bir zamanlar adı Önsen Köprüsü olan, sonradan merhum İmran Kılıç’ın adını alan köprüde çekim yapmıştık, kıymetli meslektaşım Neşe Yıldızhan ve Serdar Erdoğanyılmaz dostumuzla.
Şehrin ruhu, hafızası olmak kolay değil. Serdar Erdoğanyılmaz’lar (delikanlı, okumuş adam oğlu Serhan Erdoğanyılmaz dahil) kolay yetişmiyor. Kıymetini bilmek gerektiğini kaçıncı kez yinelemiş olsam da, onu bir kere daha anlatmanın keyfi başka doğrusu.





