Yahu bu şehirde başkandan çok ne var, elini sallasan ellisi, ayağını sallasan tamburu tellisi, yetmedi bilmem nereni sallasan başkana değecek! Telefonlarımız çalar, başka laf bilmezmiş gibi, açıyoruz; ‘Buyur başkanım!’

Öyle hatırı sayılır, adam gibi adam, sözüne ve icraatlarına güvenilir, üyelerini, ilinin veya ilçesinin halkının yaşamını kolaylaştırmak adına başarı hikâyeleri yazmışsa şayet, ‘Emret başkanım’a kadar çıkıyor yol.

Langir lingir ise, tutarsız, dengesiz, ne yaptığını, ne dediğini bilmez sallapati biriyse, telefonu kapat, arkasından demediğini bırakma!

Herkes layığını buluyor nihayetinde.

*

Bu şehrin de bir hafızası var. Bu şehrin de bir rengi, bir dokusu, bir kokusu var. Önemli olan bunları özümsemek. Kimliği, kurumsallığı var.

Bu şehrin gerçekleriyle yüzleşebilmek önemli olan. Kitabını yazmış, bilmem nereyi bitirmiş, geçeceksin onu bir kalem.

İnsan biriktirmediyse yüreğinde.

İnsanların yaşamını kolaylaştırmak adına plan-proje geliştirmediyse kafasında, dokunmadıysa yüreklere, gönül kırdıysa biteviye, unut gitsin birader!

*

Bir yerdesiniz, muhabbet koyu, mesele belediye başkanları, ekibi, yönetim tarzı, halkta karşılığının olup olmadığı…

Bir isim atıyorsun ortaya, birileri dikleniyor, ‘Yahu geç onu, mezarlıkta bir akrabası bile olmayan adamdan ne hayır gelir!’

Peki, geçtik. Başkasını öneriyorsun, adam beğenmemekte üstümüze yok ya, ‘Başka kimse kalmadı da o mu yönetecek bizi. Yahu adam apartman yöneticiliği bile yapmamış. Evini yönetmekten aciz adam beni nasıl yönetecek. Geçeceksin bir kalem!’

Tamam, onu da geçtik.

*

Oy vermiş, partisinin yardım kolilerindeki makarnasını yemiş, odununu-kömürünü yakmış kışın, oğlu-kızı veya gelini-damadı işe girmiş, yine de aynı partinin adamına burun kıvırıyor, ‘Ben onun eski hallerini de bilirim. Ondan bir cacık olmaz! Ailesine bile söz geçiremeyenden hayır gelmez bize! Unutun onu, başkasını söyleyin!’

Eyvallah, ne dedin de tutmadık ede, başka isimler öneriyorum, iyi dinle bak; ‘Şu adam var ya, geçmiş dönemde milletvekilliği yaptı. Şehrin ve siyasetin hafızası diyorlar. Çok da istekli, hevesli bu iş için. Ne dersiniz!’

Düşünüyor şimdi. Çevresine bakınıyor, ne cevap verebileceğini bilemez halde, hık-mık ediyor, aslında tanıyor o dediğin ismi, başarılı da buluyor. Ama yine de gönlü başkasına kayıyor olmalı ki, tehennili davranıp, ‘Valla bilemem ki…’ kurnazlığına yatıyor.

*

Muhalif partiden biri geliyor aklına, adam cevval, adamın ağzı laf yapıyor, üstelik de çok hevesli, çok da niyetli. Üstelik de her fırsatta bu işi başarabileceğini, kendisinin kaliteli bir kumaş olduğunu söylese de, acaba peki derse aynı partiye gönül vermiş arkadaşları ne der.

Mevcut belediye başkanının kulağına giderse, çünkü orada çalışıyor, ekmekten olabilecek, kapının önüne konulabilecek muhtemelen, boş gözlerle ‘Anla beni, konuşamıyorum!’ şeklinde gözlerini konuşturuyor boş boş.

*

Ona yok, buna yok, ötekine yok, berikine yok… Bu kez, elinde fenerle adam arıyorsun Maraş sokaklarında. Hani kurtuluş harbini anlatan filmimiz var ya, onun gibi… Bir dördüncü, beşinci adamı bulamıyorsun sahaya sürmek için.

Memlekette adam kıtlığı var sanki.

Kala kala yaşını başını doldurmuş, kullanma tarihi tükenmiş. Dura dura küflenmeye başlamış, enerjisini yitirmiş, yapacak işi de kalmayınca, eski defterleri, pardon haberleri allayıp pullayıp, makyaj yapar gibi yeniden manşete taşımaktan keyif alıyormuş gibi davranıp, millete hizmet yaptığını zannedip, bunu da yedirmeye çalışan kifayetsiz muhterisler kalıyor.

*

Kelli felli, asaleti yüzünden okunan, güvenilir, halkta karşılığı olan, bu şehrin öz evladı, hatıralarını bu şehirde yazmış, neredeyse şehir efsanesi haline gelmiş, çok eğitimli biri olduğuna inandığınız birine soracak gibi olursunuz ya bazen, ‘Size başkanım diyebilir miyim!’ diye.

Bulursanız bana da haber verin!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol