Karamsar olmayı yaşam biçimi olarak kabul edemem. Karamsar insanlardan da nefret ederim.
Adam belediye başkanı olur, seçilmiştir, oturur ağlar. ‘Şu kadar borçla devraldım, giden şu kadar yakınını işe almış, piyasa kadar resmi kurumlara bilmem ne kadar borç takmış, belediyenin araç parkında bir tane araç yok, kasa tama takır kuru bakır, ne yapacağımızı bilemiyoruz!’ gibi yakınmalar, ağlamalar, timsah gözyaşları kimseye bir şey kazandırmaz.
Ee, bunların olmadığını biliyordun, ne diye aday oldun. Madem seçildin, ağlamayacaksın. Kurumlar, belediyeler ağlama duvarı değildir.
*
İş dünyasının da belediyelerden farkı yok. Merhum Turgut Özal’ın yarattığı 5084 sayılı teşvik yasası ile şehrimizdeki girişimci insanlar tekstile yatırım yaptılar. Çektikleri kredileri de Allah için yerinde kullandılar, istihdam yarattılar, ürettiler, ihracat yaptılar, bazıları vergi rekortmeni de oldular, çalıştırdıkları kimseler yüzünden şehirdeki esnafa yansıyınca, işsizlik de sona ermiş, insanların yaşam kalitesi artmıştı.
Sanayideki bu çıkış, şehri bir anda tekstil şehri haline getirdi. Ülke genelinde üretilen ipliğin yüzde 35’inin Kahramanmaraş’tan çıkması onur vericiydi ve peş peşe açılan iplik fabrikaları yatırımcıların, girişimcilerin de iştahı artınca, şehrin dört bir yanına savrulmuş, dağılmış fabrikalar şehri birk anda ekonomik manada ülke gündemine taşıdı.
*
Ne zaman ki deprem oldu, fay hattı üzerine yapılan birçok fabrikamız yıkıldı, yandı. Üzüldük tabi. Neticede milli servetti yıkılanlar, yananlar. Buna rağmen işletme sahipleri yeniden ayağa kalkmak, yeniden üretim derdine düşmek uğruna varını yoğunu ortaya koydular, işçi çıkartamadan üretmeye devam edeceklerken, bu kez de piyasa vurdu.
Dövizin oynak seyretmesi, hammadde teminindeki sıkıntı, küçük sanayi sitesindeki esnafa yapılan işlemler rakamının anormal derecede fırlaması, elektrik, doğalgaz gibi sürekli gelen zamlar yanında, işçi ücretlerinin artması, maliyetleri zirveye taşınınca, işletmelerin dayanacak gücü kalmadı.
Sonra patır patır dökülmeye başladılar.
*
Üzülerek ifade etmek gerekirse, işletmeler artan maliyetler yüzünden önce işçi çıkarttılar, kapasite küçülttüler, borçları ödeme konusunda sıkıntı çekince, iflaslar, konkordatolar hız kazanınca, yarına olan güven de kalmayınca, üretici ne yapacağını bilemez oldu, dünü dünde bırakarak, yarına da güvenmeyerek günü kurtarma adına ayakta durabilmek için kara kara düşünmeye başladı.
*
Hiç istemem, aklıma bile getirmek istemesem de, gerçekleri gizlemek, güneşi balçıkla sıvamak mümkün değilken, görünen koyun da kılavuz istemediği aşikâr iken, çok d eğil, 6-7 ay sonraki tablonun hiç de iyimser olmayacağını düşünenlerin sayısı oldukça fazla.
Karamsarlık, ümitsizlik had safhada. Dedim ya, işletmeler kapanıyor, ekonomik göstergeler yüzünden işletmeler dışarıya kaçıyor, çoğu da Mısır’a.
Peki 6-7 ay sonra ne olacak?
Olacağı şu, işten çıkartılanlar tazminatlarını aldılar ve bekliyorlar. Aldıkları tazminatları ile önce kredi kartları borçlarını ödediler, kalanını da ‘ne olur, ne olmaz!’ düşüncesiyle, geleceğe de güvenmediklerinden sakladılar, gıdım gıdım harcadılar, harcıyorlar.
Ne zamana ve nereye kadar.
*
O da bitince ne olacak? İşsizlik artmıştır, cep delik cepken delik durumları yaratılmıştır, akabinde sosyal patlama yaşanacaktır. Göreceksiniz gençler sokaklara dökülecek, insanlar belli bir saatten sonra sokağa çıkmaya cesaret edemeyecektir.
Hay aksi, mücbir sebebin süresi de doldu, yarın bir gün mali müşavirlerimiz zaten bizi uyarıyorlar, ‘şu kadar vergi borcun var, ödemeye hazır ol!’ diye sopayı gösteriyor istemeden. Küçük esnaf, tüccar ve bizim gibi eti ne budu ne dediğimiz kesimler, mücbir sebepten dolayı ödeme güçlüğü içinde can çekişecek iken, Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayiyp Erdoğan’dan ricamız, bu meselenin-sürenin birkaç yıl daha uzatılması.
Bu süre içinde esnaf ve sanayici toparlanır, borçlarını öder.
Biz devletimize sımsıkı bağlıyız. Yine diyoruz, Allah devlete ve millete zeval vermesin!