Son günlerde skandallar şehri haline gelen şahsım şehrinde, 6 ayı geçen yüzyılın depreminin acıları taze iken, insanların acısı daha dinmemişken, insanlar hatıralarını, birikimlerini, hayallerini ve beklentilerini kaybetmişken, bir de orta hasar skandalı ile gözümüzü açtık.

Hatırlayın, geçen günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanı sayın Mehmet Özhaseki şehrimize gelmiş, orta hasarlı binaların yıkılacağını söyleyince, millet bir yerine bir şey batmış gibi ayağa fırladı haklı olarak.

Bu da nereden çıkmıştı?

Sayın bakanın ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu?

Binaları ağır hasarlıdan orta hasarlıya çevrilince, insanlar oturabilmekten başka çare bulamadıkları evlerinin soyguncular, talancılar, yağmacılar tarafından eşyalarının çalınmasına, yağmalanmasına mı yansın, sonradan harcadıkları dünya kadar paraya mı?

Hangisine yansınlar?

İnsanlar eşyalarını yeniden almışlar borç-harç, bakım onarımı için dünyanın masrafını etmişler, bakanın ‘Orta hasarlı binalar yıkılacak!’ müjdesi(!) ile yıkılmışken, bereket versin sonradan tepkiler ve uyarılar sonrası sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi, konutların güçlendirilmesinden falan söz ederek çark etti.

Lakin vatandaşın kafası karışmadı değil. Zaten karışmadık bir kafamız kalmıştı, onu da sayın bakan karıştırdı gitti.

Trajedi miydi, şaka mıydı, komedi miydi, kimse bir şey anlamadı açıkçası.

*

Hadi diyelim orta hasarlı binalar yıkıldı, zaten şehirde yıkılmadık yer kalmamış, ayakta kalan binalarda kira ve satış bedelleri uçmuş, insanlar başını sokacak yer için çırpınırken, kiracı-ev sahibi kavgaları artmış, işler cinayete kadar varmışken, sayın Özhaseki’nin ne dediği hâlâ dahi pek anlaşılmayan açıklaması, belediye başkanlarını da zora soktu. Başkanlar vatandaşın sorularına yetiştirecek cevap bulamıyor.

Siyasetçiler de öyle. Hele bir de konuya vakıf değilse siyasiler, ‘şey’ diyecekler, mırın kırın edip baştan savma cümlelerle günü kurtaracaklar her zaman olduğu gibi.

Cek’li, cak’lı tutarsız cevaplar… Günü kurtarma siyaseti bu olsa gerek!

Komedi filmi izlemediyseniz gelenlere gidenlere bakın, ne dediklerine kulak verin!

*

Sayın Özhaseki fay hatlarındaki yapılaşma için Elazığ’da net konuşup, ‘Ağalar, beyler de devreye girse, tek yapı yapılmayacak! Bundan taviz vermeyeceğiz. Eş, dost, ağalar, paşalara da devreye girse olmaz!’ demişti.

Ağzın bal yesin sayın bakanım ama bizde ağır hasarlı binalar her ne hikmetse orta hasarlıya çevrildi, güçlendirme adıyla, daha inşaat izinleri verilmeden işçileri içeri sokmuşlardı bile.

Malum, bizde ağır abi de çok, ağa da, bey de, paşa da.

Kıbrıs Meydanında bir bina var, alttan iki katı çöktü, demir direkle destek verdi inşaat sahibi, ayakta tutmaya çalışıyor, binayı yıkmamak için inat ediyor. Göreceksiniz o da yıkılacak, ağır hasarlı binasını orta hasarlıya, belki de hafif hasarlıya çevirip müşteri kabul edecek! Borsa işlemeye başladıysa tabi.

Vay benim kadersiz, sahipsiz, çilekeş memleketim, vay!

*

Bir başka rezalet, daha doğrusu skandal hadise, ki dumanı üstünde duruyor, il sağlık müdürlüğü ataması.

Depremde koordinatör olarak şehrimizde görev yapan Ordu’lu sağlık müdürü arkadaş (Bünyamin Şahin) şahsım şehrine il sağlık müdürü olarak atanıyor.

Şehir ayağa kalkıyor!

‘Vay, Maraşlı olmayan birisini nasıl sağlık müdürü olarak atarsınız! Bizim bundan niye haberimizi yok. İptal edin!’

Nüfus cüzdanında ki buna siyasiler de dahil, ‘Kahramanmaraş’ yazanlardan ne hayır gördük diyeceğim de, şimdi sırası değil. Bakın, daha şimdiden çemkirmeler başladı bile.

Bakanlık bakıyor cıngar çıkacak, tükürdüğünü yalıyor, ‘Tamam lan, aha iptal ettik!’ dedi ve atama geçersiz kılındı. (Hoş bakanlığın atamasına karşı çıkacak, itiraz edecek bir babayiğidin olduğunu da sanmıyorum ya, neyse… İl müdürlüklerine ilk kez bu şehirden olmayan kimseler atanmadı, o zaman neredeydiniz!)

Tamam da, şehrimizle, bu göreve layık insanlarla, gururu incinmiş Bünyamin Şahin ile dalga mı geçiyorsunuz?

Ne suçu vardı adamcağızın!

*

Sonra tuttuk, klavye kahramanları, kendilerine göre, ahbap çavuş ilişkilerini de içine katarak bazı isimleri yakıştırdılar bu göreve. Şahsiyetinden, görev ve hizmet aşkından kesinlikle kuşku duymadığımız isimleri, sırasıyla Gökhan Gökşen’i, Harun Çetin’i, Mahmut Arık’ı ve Vehbi Şirikçi’yi parlatmaya başladık. Şu sıralar işimiz gücümüz bu. Basının derdi, sıkıntısı unutuldu.

Uzayan dal bizden olsun dedik. Hepsi de başarabilecek, pırıl pırıl dostlarımız.

İsimler sosyal medyada günlerce sürüp gitti. Lakin bir Allah’ın kulu çıkıp da açıklama yapma zahmet ve tenezzülünde bulunmadı.

Bu şehir sahipsiz denilince, yazılınca kızıyorlar.

Atama yapılıyor, siyasilerin ruhu duymuyor. Ancak uyanınca, gözlerini yıkayınca duyuyorlar atamanın olduğunu.

‘Vay nasıl atama yaparsınız, biz neciyiz burada, bostan korkuluğu muyuz? Çabuk geri çekin!’ deyip sanki çok da birlik-beraberlik mesajları veriyorlarmış, tuttuklarını koparıyorlarmış gibi, kahramanlık payesine soyundular.

*

İyi güzel de, Ali Nuri Öksüz gideli 3 ay oldu. 3 aydır neredeydiniz şekerim! Kış uykusunda mıydınız! Yaz uykusu desem, bu sıcakta uyunmaz da.

Bazen fay hattının nereden geçtiğinden bile kuşku duymuyorum değil. Yapay zeka bizden daha mı akıllı ne?

Neyse, Mustafa Şirin üstadın yazısını okuyun, ben kenara çekiliyorum!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol