Şu son 2 haftadır mutlak mutlanla yatıp kalkıyoruz. Gazeteleri okuyorsunuz, karşınızda mutlak mutlan, tartışma programlarına vakit ayırıyorsunuz, günah gibi karşınızda mutlak mutlan duruyor. Aile ve dost sohbetleri mutlak mutlandan geçilmiyor. Zaten siyasilerin dilinden düştüğü yok da, ‘Mutlak mutlan’ın Maraş ile ne alakası var?’ diye soracağınızı bildiğim için, (aslında sorduğunuz yok da, içimden geldi not düştüm!) içinde bir gram parti, siyaset olmadan size kadim şehrimin mutlak mutlanından söz edeceğim!

*

Şimdi moda haline geldi tartışmak, konuşmak ve yazmak. Yatarken aklımıza takılan o, yemek yerken aklımızdan çıkmayan o, siyaseti tartışırken gündeme damgasını vuran o, başımızı kaldırsak, yere baksak karşımıza çıkan da o.

Bıktık mu mutlak mutlandan! (Bir işlemin ya da toplantının dayandığı hukuki temel, emredici kurallara aykırıysa yapılan her şey baştan geçersiz demek.)

Tartışırken, konuşurken ne anlama geldiğini bilenin çok fazla olduğunu zannetmesem de, gelelim bu terimin veya kavramın Maraş boyutuna.

*

Bakın, Gaziantepli bir işadamı, ki (Erdal Arul) muhtemelen esnaf oda başkanlığına aday, seçim öncesi popülist söylemlerle gündeme gelmeye çalışıyor. Haddi olmadan Maraş dondurmasını eleştiriyor, ‘biz sizden iyiyiz, yakında markamızı tescillendiriyoruz!’ diyerek had sınırlarını aşıyor.

Ve sınırları zorluyor!

Bizden daha kaliteliymiş, bizden daha çeşitlilik bakımından zenginmiş, ürünleri bizden daha çok rağbet görüyormuş, mış da mış, mış.

Hem kel hem fodul, ürettiği dondurmanın etiketine de haddini aşarak ‘Maraş usulü’ şehrini koyuyor.

Üstelik de merdiven altı tabirini kullanarak güya, aklı sıra bizi aşağılıyor, itibar suikastı ile sektörel pazarına mesaj veriyor.   

Bilmiyor ki Maraş’ta dünya markası firmalar var. Bilmiyorlar ki, festivalini yapamasak da Maraş dondurmanın başkenti.

Bizim siyasiler, bürokrasimiz susuyor, ancak mahallenin delisi biziz ya, gazeteci arkadaşlarımız feryad-ı figan ediyor, sorumluları göreve davet ediyor.

Tarhanamızın, biberimizin, fıstık ezmemizin peşine düşen ve kendilerine mal etmek için yırtınanlar, şimdi de resmen hayal satıyor, bizim sözüm ona yerli ve milli siyasilerimiz de seyrediyor.

Ne deyim, bu ayıp da size yeter birader!

*

Siyasilerimiz bugünlerde Ankara’yı çok sevmiş olmalılar ki, (zaten Ankara’dan çıktıkları yok!) bir gün şu bakanla, bir gün öteki bakanla fotoğraf çektiriyor, içi boş, heybesi boş avuntularla şehre dönüyorlar.

Şehre gediklerinde halka indikleri yok. Vatandaşa rağmen siyaset yapılmayacağını bile bile esnaftan, basından, sanayi ve iş dünyasından, spor  camiasından uzak durmaya çalışıyorlar.

Cevap alma babında bir şey sorarlar, (bildikleri bir şey de yok aslında!) bir şey isterler de veremeyiz, mahcup oluruz diye herhalde.

Karadutum çatal karam da tek başına mecliste konuşuyor, kendi çalıp kendi oynuyor, bildik sorunları ısıtıp ısıtıp sofraya getiriyor, bazen konuştukça batıyor, belki de mutlak butlan yüzünden partisinden istifa edip iktidara yanaşacak, göz kırpıyor, yeşil ışık yakıyor muhtemelen.

Değişim kaçınılmaz mı, kapıda mı, askıda mı, beklentide mi?   

*

Bakın, şahsım şehrinde sanayiciler zorda. Patır patır dökülüyorlar. Aile şirketleri uzun ömürlü olamıyor, ortak ortağa, kardeş kardeşe geçinemediği gibi, ekonomik girdiler maliyeti zorluyor, işletmeler adres-el değiştiriyor, küçük işletmeler de borçlarını ödeyemeyince, maliyetlerin altından kalkamayınca küçülüyor, ya da makinalarını stop ettirmek zorunda kalıyor, nihayetinde avını bekleyen avcılara ucuz pahalı demeden satmak zorunda kalıyor.

Akbabalar sadece gökyüzünde dolaşmıyor, içimizdeler, piyasadalar!

*

Mutlak mutlan sadece siyasette değil, yerel yönetimlerde, spor ve basın camiasında, iş dünyasında cirit atıyor.

Herkes güvenli liman peşinde iken, bu yazı da egosunu beslemek için karakterini aç koyanlara gelsin!  

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol